Cerrahi Dışı Gastroenteroloji Hastalıkları

Cerrahi Dışı Gastroenteroloji Hastalıkları

  1. İrritabl barsak sendromu:

Hassas Barsak ya da diğer adıyla İrritabl Barsak Sendromu (IBS) sindirim sisteminde muayene ya da standart tanı yöntemleriyle yapısal bir bozukluğun saptanmadığı işlevsel bir hastalıktır. Toplumda yaygın olarak rastlanıyor ve  IBS’nin sebepleri bilinmediği gibi kesin bir tedavisi de bulunmuyor. IBS büyük ölçüde rahatsızlığa ve sıkıntıya yol açmakla beraber bağırsaklara kalıcı bir zarar vermiyor, kanamaya yol açmıyor ve kanser gibi ciddi hastalıklara neden olmuyor. Sıklıkla hafif bir sıkıntıya yol açan IBS bazı kişiler için hareketi kısıtlayıcı olabiliyor. Bu bağlamda da yaşam kalitesi etkileniyor. IBS’li kişiler sosyal ortamlara girmekten kaçınabiliyor, işe gitmekten çekinebiliyor ya da bazen hastalığın yol açtığı ishal , acilen tuvalete koşma ihtiyacı ya da kabızlık gibi belirtiler nedeniyle kısa mesafelere bile yolculuk etmekten korkabiliyor. Yine de IBS’li bir çok kişi diyet, stres yönetimi ve bazen de hekimler tarafından önerilen ilaç tedavileri ile belirtilerini kontrol altında tutabiliyor.

IBS’nin (İrritabl Barsak Sendromu) Belirtileri Nelerdir?

Normal barsak fonksiyonunun kişiden kişiye değişiklik gösterdiğinin farkında olmak önem taşır. Normal barsak hareketi bir günde üç kereye kadar olabileceği  gibi bir haftada üç kez gibi seyrek aralıklarla da olabilir. Her iki durum da normal kabul edilir ancak dışkıda kan ya da kramp şeklinde ağrı yoktur. IBS’li kişiler genellikle kabızlık ya da ishale eşlik eden kramp tarzında  karın ağrıları tanımlarlar. Bazı kişilerde kabızlık ve ishal dönemleri birbirini takip eder.

Bazen IBS’li kişilerin dışkılarında bol mukus bulunur. Kanama, ateş, kilo kaybı ve devamlı ciddi ağrılar IBS’nin belirtileri değildir ve başka problemlere işaret ediyor olabilir.

IBS (İrritabl Barsak Sendromu) Nasıl Teşhis Edilir?

IBS genellikle doktorlar daha ciddi organik hastalık olasılıklarını dışladıktan sonra  teşhis edilir. Doktorunuz belirtilerin dikkatli bir tanımlanmasını içeren tam bir tıbbi öykünüzü alır. Fiziksel muayene ve laboratuar testleri uygulanır. Kanamanın olup olmadığını anlamak için dışkı örneği test edilir. Doktorunuz ayrıca organik bir hastalık olup olmadığından emin olmak için röntgen ya da kolonoskopi (kalın bağırsağı esnek bir tüp aracılığıyla izleme) gibi tanı yöntemleri uygulayabilir.

Diyet ve Stres IBS’yi Nasıl Etkiler?

IBS’li birçok insan belirtilerinin yemek yemelerinin ardından ya da stres altında olduklarında ortaya çıktığını belirtiyor. Kimse bu rahatsızlığın neden ortaya çıktığı konusunda emin olmasa da bilim adamlarının bazı ipuçlarına sahip oldukları biliniyor.

Yemek yemek kalın barsakta kasılmalara yol açar. Normalde bu tepki, yemekten sonra 30 ile 60 dakika içerisinde bir barsak hareketi olması için uyarıcı rol oynar. IBS’li kişilerde bu uyarım çok kısa zamanda ortaya çıkabilir ve ağrı, kramp ya da ishal buna eşlik edebilir.

Tepkinin kuvveti genellikle yemeğin içerdiği kalori ve özellikle de yağ ile ilgilidir. Her şekildeki yağ (hayvansal ya da bitkisel) kalın barsak kasılmaları  için güçlü bir uyarıcıdır. Bir çok yemek; özellikle her çeşit et, kümes hayvanlarının derisi, tam yağlı süt, krem peynir, tereyağı, bitkisel yağ, margarin, hamur işlerine katılan yağ, avokado, çırpılmış krema  gibi gıdalar yüksek oranda yağ içerir.

İyi Bir Diyet IBS Tedavisine Nasıl Yardımcı Olabilir?

Çoğu insan için düzenli bir diyet uygulamak IBS belirtilerini azaltır. Diyetinizi değiştirmeden önce hangi yiyeceklerin rahatsızlığa sebep olduğunu belirleyen bir kayıt tutmanız ve bulgularınızı doktorunuzla paylaşmanız olumlu olacaktır. Diyetinizde değişiklik yapmanıza yardımcı olması amacıyla bir diyetisyene danışmayı da isteyebilirsiniz. Örneğin, süt ürünleri belirtilerinizi artırıyorsa, bu yiyeceklerden daha az tüketmeyi deneyebilirsiniz. Yoğurt daha iyi tolere edilebilir, çünkü laktaz sağlayan organizmalar içerir. Laktaz süt ürünlerinde bulunan bir şeker olan laktozun sindirimi için gerekli bir enzimdir. Süt ürünleri vücudunuzun ihtiyaç duyduğu kalsiyum ve diğer besin maddelerinin önemli bir kaynağı olduğu için yerine tükettiğiniz yiyeceklerin yeterli besin öğelerini içerdiğinden emin olmalısınız.

Birçok durumda lifli perhiz yemekleri IBS belirtilerini azaltır. Tam tahıl ekmekler ve tahıllar, fasulye, meyve ve sebzeler iyi lif kaynaklarıdır. Serbest satılan lif katkılarını kullanmadan önce doktorunuza danışmalısınız. Yüksek lifli diyetler kalın bağırsağı hafif şiş tutar ve bu da kasılmaların gelişmesini engellemeye yardımcı olur. Bazı lif formları ayrıca dışkıda su tutar ve böylelikle atılması zor sert dışkıların oluşmasına engel olur. Doktorlarınız genellikle sadece yeteri kadar lif tüketmenizi önerir ve böylelikle yumuşak, kolay atılan ve ağrısız barsak hareketleri ile karşılaşacağınızı belirtirler. Yüksek lifli diyetler gaza ve şişkinliğe yol açsa da birkaç hafta içinde vücudunuzun diyete uyum sağlamasıyla birlikte belirtiler de ortadan kalkacaktır.

Fazla yemek yemek IBS’li insanlarda kramplara ve ishale yol açabilir. Eğer sık ve küçük öğünler alır ya da küçük porsiyonları tercih ederseniz belirtiler hafifleyebilir. Özellikle yemekleriniz makarna , pirinç, tam tahıl ekmek ve tahıllar, meyve ve sebzeler gibi az yağ ve yüksek oranda karbonhidrat içeriyorsa yardımı olabilir.

İlaçlar IBS Belirtilerini Giderebilir mi?

IBS’yi tedavi etmenin belli bir yolu olmamakla birlikte doktorunuz serbest satılan lif katkıları, kabızlık durumunda müshil ya da yine serbest satılan anti-diyare ilaçları kullanmanızı önerebilir. Ayrıca belirtilerinizi gidermeye ve IBS’nin yaşam tarzınız üzerindeki etkilerini azaltmaya yardımcı olabilecek farklı tedavi programları da önerebilir.

Açıklamalar bilgi verme amaçlıdır. Tanı ve tedavi için hekiminiz ile iletişime geçiniz.

 

  1. Mide ülser-gastriti:

Gastrik ülser olarak da tanımlanan mide ülseri, kısaca mide zarında (mide mukozası) asit, pepsin ve safra gibi sindirim sistemindeki sıvıların oluşturduğu hasar sonucu meydana gelen yaralar olarak tanımlanabilir. Bu ülserler midenin hemen çıkışında yer alan ince bağırsakların başlangıç kısmında da görülebilir. Bu tip yaralar da “duodenal ülserler (onikiparmak bağırsağı ülserleri)” olarak adlandırılmaktadır.

Mide ülseri belirtileri nelerdir?

Mide ülserleri her yaş ve cinsiyette görülebilir. Ancak özellikle 50 yaş üzeri ve erkek cinsiyette daha sıktır. Duedenum ülserleri mide ülserlerine göre daha sık görülmektedir. Bu tip ülserleri olan hastalar sıklıkla karnın üst kısmında olan ağrı, yanma ve rahatsızlık hissi ile doktora başvururlar. Bunun dışında mide ülseri ve on iki parmak bağırsağı ülseri bulantı, kusma, aşırı gaz ve şişkinlik, geğirti, kilo kaybı gibi belirtilerle de ortaya çıkabilir.

 

Mide ülseri sebepleri nelerdir?

Mide ülseri oluşmasında midenin mukus tabakası olarak bilinen koruyucu bariyeri ile mide mukozasına zarar veren etkenler arasındaki dengenin değişimi sorumludur. Özellikle mide bakterisi olarak da bilinen Helicobacter pylori ve Non-steroid anti inflamatuar ilaçlar olarak tarif edilen ağrı kesiciler en sık ülsere sebep olan etkenlerdendir. Bunun yanında yoğun stres, sigara ve yoğun alkol tüketimi ve genetik faktörlerde peptik ülser oluşumuna katkıda bulunan diğer nedenlerdendir.

Mide ülseri tedavisi

Mide ve on iki parmak bağırsağı ülserlerinin en kesin ve doğru tanısı endoskopik incelemedir. Özellikle 45 yaş ve üstü, ailede erken yaşta mide kanseri öyküsü bulunan, kilo kaybı, sürekli kusma, kan eksikliği ve uygun tedavi ve diyet ile şikayetleri gerilemeyen hastalara mutlaka endoskopik inceleme yapılmalıdır.

Tedavide kullanılan en önemli ilaçlar proton pompa inhibitörleri ve H2 reseptör blokerleridir. Bu ilaçlar mide asit salgısını azaltılarak ülserin iyileşmesi için asit olmayan bir ortam hazırlarlar. Bunun dışında tedavide diğer bir önemli noktada ülsere neden olan etkenin ortadan kaldırılmasıdır. Mide ülserine neden olan Non-steroid anti inflamatuar ilaçların kesilmesi veya Helikobacter pylori saptanan hastalarda uygun antibiyotik ve mide asit baskılayıcı ilaçların birlikte kullanılması ile bu tip ülserler tedavi edilebilirler.

İlaç tedavileri dışında yaşam tarzı değişikliği de ülserin iyileşmesine katkıda bulunan diğer bir önemli faktördür. Sigaranın bırakılması, aşırı tuz, yağ tüketiminden uzak durulması, yoğun çay ve kahve tüketilmemesi özellikle kişinin kendisine dokunan gıdalardan uzak durması mide ülserinin iyileşmesine katkıda bulunan yaşam tazı değişiklikleri olarak özetlenebilir.

Açıklamalar bilgi verme amaçlıdır. Tanı ve tedavi için hekiminiz ile iletişime geçiniz.

 

  1. Pankreatit:

Pankreas bezi mide arkasında yer alır. Sindirim enzimleri ve bazı hormonların üretiminden sorumludur. Sık görülen form “akut pankreatit” olup tedavisi için hastanede yatış gereklidir.  Akut pankreatit ataklarının tekrarlamaları sonucunda “kronik pankreatit” denilen klinik durum oluşur ve ne yazık ki pankreata kalıcı hasar söz konusudur.

Akut pankreatit

Pankreas enzimlerinde aktivasyona bağlı olarak, pankreasın kendini sindirmesi ile oluşan ani başlayan karın ağrısı ile karakterize bir hastalıktır.  Birçok sebebe bağlı olarak ortaya çıkabilen akut pankreatitin en sık nedenleri safra taşı hastalığı ve alkol tüketimidir.  Pankreas bezi konum olarak midenin arkasında bulunur. Bu nedenle ağrısı genellikle mide ağrısı ile karıştırılabilir.  Karın orta hatta göbek seviyesinin daha üzerinde hissedilen ağrı bazen de çepeçevre kuşak şeklinde de olabilmektedir.   Derin planda sınırları tam tarif edilemeyen, sırta yansıyabilen bir ağrı oluşur.  Ağrı genellikle süreklidir ve yemek yeme ile artış olabilir.

Tedavi

Akut pankreatit tanısı konulduğunda hasta hastaneye yatırılır ve ilaç tedavisi başlanır. Hastalığın ağırlığına göre bir hafta ile birkaç ay hastanede yatmak gerekebilir. Genellikle bir hafta içinde iyileşme ortaya çıkar. Nadir olarak pankreasta nekrozun olduğu durumlarda yatış süresi uzayabilir. Pankreas bezinde infeksiyon ve abse gelişimi antibiyotik ve drenaj işlemi gerektirir. Drenaj işlemi radyolojik olarak kateter yerleştirilmesi ile yapılabildiği gibi cerrahi olarak temizlik yapmak gerekebilir. Safra taşına bağlı ortaya çıkan akut pankreatitlerde safra yolunun taştan temizlenmesi tedavinin temelini oluşturur. Safra yolu taşının kaynağı çoğunlukla safra kesesidir. Hastalığın tekrarlamaması için akut pankreatit hastası taburcu edilmeden önce safra kesesi ameliyatı yapılabilir. Hastanede yatış süresince hasta böbrek fonksiyonları, karaciğer fonksiyonları, ağrı ve infeksiyon riski açısından takip edilir.

Kronik pankreatit

Kronik pankreatit ataklarının çok kez tekrarlaması zaman içinde pankreas bezinde hem hormonal hem de sindirim enzimlerinde kalıcı yetersizlik oluşturur. En sık neden kronik alkol kullanımıdır.  Hormonal yetersizlik diyabet hastalığına, sindirim enzimlerinde azalma ise yağlı ishallere neden olur. Karın ağrısı hayat konforunu ciddi ölçüde bozar. Pankreas kanalında ortaya çıkan düzensizlikler, pankreas kanalında ve safra yolunda tıkanıklıklar, sindirim sistemi kanamaları ve tıkanıklıkları ileri dönemde cerrahi müdahaleyi zorunlu hale getirebilir. Kronik pankreatit hastalarında pankreasta habis hastalık çıkma riski mevcuttur ve yakından takip edilmelidir. Kronik pankraeatit ve pankreas kanserini ayırt etmek çok zor olabilir. Görüntüleme yöntemleri ve biyopsi habis hastalık tanısını koyamayabilir. Bu nedenle kronik pankreatit hastalarının takip ve tedavisi bu konuda tecrübe sahibi klinikler tarafından yapılmalıdır.

Kronik pankreatit tedavisi

Ağrının azaltılması, sindirim ve emilim fonksiyonlarının düzeltilmesi, diyabet hastalığının kontrolü ve ortaya çıkabilecek komplikasyonların önlenmesi hastalığın temel tedavisini oluşturur. Hastaların pankreas kanseri gelişim riski açısından sıkı takibi önem taşır.  Alevlenme dönemlerinde hastanede yatarak tedavi yapılır. Kronik pankreatit hastası pankreastaki yetersizlik tablosunda ilerlemeye yol açan alkol ve sigaradan mutlak uzak durmalıdır.  Pankreas kanalı, safra kanalı ya da sindirim sisteminde tıkanıklık gelişti ise cerrahi yöntemle tıkanıklığın giderilmesi gerekir. Bu hastalarda uygulanacak cerrahi müdahalelerin riski yüksektir.  Zorunlu olmadıkça cerrahi müdahaleden uzak durulmalıdır.

Açıklamalar bilgi verme amaçlıdır. Tanı ve tedavi için hekiminiz ile iletişime geçiniz.

 

  1. Ülseratif kolit ve Crohn:

Ülseratif kolit genelde genç erişkinlerde görülen kalın barsağı tutan inflamatuar olarak tanımlanan bir hastalıktır. Hastalar kanlı ishal ve karın ağrısı yakınmaları ile başvururlar. Kalın barsak dışında karaciğer, eklemler gibi barsak dışı organlarıda tutabilir. Tedavisi genelde medikal yöntemlerle yani ilaç kullanımı ile yapılır. Bazı durumlarda tedavide cerrahiye başvurulur. Tedaviye yanıt vermeyen hastalar, kanser riski ya da kanser gelişmiş hastalar, ciddi kanaması olanlar, kolonda delinme oluşması, toksik mega kolon dediğimiz durum oluşan hastalarda cerrahi tedavi gündeme gelmektedir. Özellikle 10 yıldan sonra kolon kanseri gelişme riski artmaktadır. Bu nedenle bu hastalar yakından takip edilmeli ve gereğinde cerrahi olarak tedavi edilmelidirler.

Crohn Hastalığı da ülseratif kolit gibi inflamatuar bir hastalıktır ve ülseratif kolite göre tedavisi zor bir hastalıktır. Crohn hastalığında ülseratif kolitten farklı olarak sindirim sisteminin herhangi bir bölgesinde tutulum olabilir. Bu tutulum barsak duvarını tam kat etkilediği için apse, darlık, delinme ve fistül gibi sorunlara yol açabilir. Bu sorunlar oluştuğunda genelde cerrahi tedavi gündeme gelir. Crohn Hastalığı en sık ince barsağı tutar. Genelde birincil tedavi yöntemi ülseratif kolitte de olduğu gibi ilaçlar iledir ve gastroenteroloji uzmanları tarafından tedavi yürütülür. Yukarıda sayılan olumsuz durumlar geliştiğinde ya da kanser şüphesi varsa ameliyat gündeme gelmektedir. Crohn hastalığı tekrarlamaya eğilimli bir hastalıktır o nedenle bir ameliyat gerekiyor ise mümkün olduğunca kısıtlı şekilde hastalıklı barsak çıkarılmalıdır. Bu şekilde ileride tekrar hastalık oluşup tekrar ameliyat gerekebileceğinden mümkün olduğunca barsak uzunluğunu korumak gerekir aksi halde kısa barsak sendromu dediğimiz durum oluşabilir ve başa çıkması oldukça güç bir durumdur.

Açıklamalar bilgi verme amaçlıdır. Tanı ve tedavi için hekiminiz ile iletişime geçiniz.

 

  1. Karaciğer yağlanması:

Karaciğer Yağlanması Nedir?

Karaciğer yağlanması, karaciğerinizin içinde zamanla karaciğer fonksiyonunu etkileyebilecek ve karaciğer hasarına neden olabilecek kadar fazla miktarda yağ olduğu anlamına gelir. Çok fazla alkol tüketen kişilerde de karaciğer yağ miktarı artmaktadır, ancak bu durum karaciğer yağlanması hastalığından farklıdır.

Karaciğer Yağlanması Tipleri

Doktorlar karaciğer yağlanması hastalığını iki tipe ayırır. Karaciğerinizde sadece yağ var ancak karaciğer hasarınız yoksa, hastalığa alkolden bağımsız karaciğer yağlanması adı verilir. Karaciğerinizde yağ artı iltihaplanma ve karaciğer hücresi hasarı belirtileri varsa, hastalığa alkolden bağımsız steatohepatit denir.

Karaciğer Yağlanması Belirtileri

Karaciğer yağlanması hastalığına bazen sessiz karaciğer hastalığı denir. Bunun nedeni, hastalığın herhangi bir belirtiye neden olmadan ilerlemesidir. Karaciğer yağlanması olan çoğu insan, karaciğer hasarı gelişmeden karaciğerlerinde yağ ile yaşar.

Alkolden bağımsız steatohepatit hastasıysanız gelişmesi yıllar sürebilecek semptomlarınız olabilir. Hastalığın neden olduğu karaciğer hasarı, kalıcı hasara ve karaciğerinizin sertleşmesine yol açarsa buna siroz adı verilir.

Karaciğer yağlanması belirtileri şunları içerebilir:

  • Şiddetli yorgunluk hissi
  • Güçsüzlük
  • Kilo kaybı
  • Ciltte veya gözlerde sararma
  • Derideki örümcek benzeri kan damarları
  • Uzun süreli kaşıntı

Siroza dönüşen alkolden bağımsız steatohepatit sıvı tutulması, iç kanama, kas kaybı ve kafa karışıklığı gibi belirtilere neden olabilir. Sirozu olan kişilerde zaman içinde karaciğer yetmezliği gelişebilir ve karaciğer nakline ihtiyaç duyabilir.

Karaciğer Yağlanması İçin Risk Faktörleri

Karaciğer yağlanması hastalığının kesin nedenleri bilinmemektedir. Ancak obezitenin en yaygın neden olduğu düşünülmektedir. Obezite hastalarının sayısı arttıkça karaciğer hastalığı bulunan kişilerin sayısında da istikrarlı bir artış görülmektedir. Karaciğer yağlanması çocuklar ve genç yetişkinlerde de görebileceği gibi, en çok orta yaşlarda görülür.

Risk faktörleri şunları içerir:

  • Aşırı kilolu olmak
  • Trigliserit veya LDL (“kötü”) kolesterol gibi yüksek kan yağ seviyelerine sahip olmak
  • Diyabet veya prediyabet varlığı
  • Yüksek tansiyona sahip olmak

Karaciğer Yağlanması Teşhisi Nasıl Konulur?

Karaciğer yağlanması hastalığı herhangi bir belirti vermeden ortaya çıkabilir. Genellikle karaciğerinizi kontrol etmek için rutin kan testlerinizin sonucunda teşhis edilir. Doktorunuz, özellikle obez iseniz, anormal test sonuçları varlığında karaciğer yağlanması hastalığından şüphelenebilir.

Karaciğerinizin görüntülenmesi karaciğerde yağ birikintilerini gösterebilir. Özel ultrason ve MR taramaları da dahil olmak üzere bazı görüntüleme testleri, hastalığı teşhis etmeye ve karaciğerdeki yara dokusunu tespit etmeye yardımcı olabilir. Ancak karaciğer yağlanmasının karaciğer hasarının tek nedeni olduğundan emin olmanın tek yolu, karaciğer biyopsisidir. Karaciğer biyopsisi, karaciğerinizden bir iğne ile doku örneği almayı içerir. İğne, mikroskop altında bakılabilen küçük bir karaciğer dokusu parçasını çıkarır. Doktorunuz teşhisi şu şekilde gerçekleştirir:

Yağınız varsa ancak iltihap veya doku hasarı yoksa, teşhis alkolden bağımsız karaciğer yağlanması

Yağ, iltihaplanma ve karaciğer hasarınız varsa teşhis alkolden bağımsız steatohepatit

Karaciğerinizde fibroz adı verilen bir tür yara dokusu varsa, siroz gelişimi olasılığı

Karaciğer Yağlanması Tedavisi

Başka bir tıbbi probleminiz yok ve sadece alkolden bağımsız karaciğer yağlanmanız varsa, herhangi bir özel tedaviye ihtiyacınız yoktur. Ancak yaşam tarzında bazı değişiklikler yapmak, karaciğerinizdeki yağ birikimini kontrol edebilir veya tersine çevirebilir. Bu değişiklikler şunları içerebilir:

  • Kilo kaybetmek
  • Kolesterol ve trigliserid seviyelerini düşürmek
  • Diyabeti kontrol altında tutmak
  • Alkolden kaçınmak

Alkolden bağımsız steatohepatit varlığında, karaciğerinizdeki yağ birikimini tersine çevirecek herhangi bir ilaç yoktur. Ancak bazı durumlarda, karaciğer hasarı kendiliğinden durur hatta karaciğer kendini iyileştirir. Ancak diğerlerinde hastalık ilerlemeye devam eder. Alkolden bağımsız steatohepatit hastalığınız varsa, karaciğer yağlanmasına katkıda bulunabilecek herhangi bir problem, hastalığın kontrol altında tutmanız önemlidir. Tedaviler ve yaşam tarzı değişiklikleri şunları içerebilir:

  • Kilo kaybetmek
  • Kolesterolü veya trigliseridleri düşüren ilaçlar
  • Kan basıncını düşürmek için ilaç
  • Diyabeti kontrol altına almak için ilaç
  • OTC ilaçlarının sınırlandırılması
  • Alkolden kaçınmak
  • Bir karaciğer uzmanı tarafından muayene edilmek

Açıklamalar bilgi verme amaçlıdır. Tanı ve tedavi için hekiminiz ile iletişime geçiniz.

Mide ülseri genellikle antibiyotiklerle (örneğin, Helicobacter pylori enfeksiyonunu tedavi etmek için), proton pompa inhibitörleri veya H2 reseptör blokerleri gibi asit düşürücü ilaçlarla tedavi edilir. Semptomlar arasında mide yanması, mide ağrısı, bulantı, kusma ve iştah kaybı bulunabilir.

Reflü hastalığını kontrol altına almak için yaşam tarzı değişiklikleri (örneğin, yatağın başını yükseltmek, asit içeren gıdalardan kaçınmak), diyet değişiklikleri (örneğin, küçük porsiyonlar halinde yemek yemek, asidik ve yağlı yiyeceklerden kaçınmak) ve ilaç tedavisi (örneğin, proton pompa inhibitörleri, antiasitler) uygulanabilir.

İrritabl bağırsak sendromu, semptomlara dayalı bir tanıdır ve genellikle belirli bir testle teşhis edilemez. Semptomlar arasında karın ağrısı veya rahatsızlık, şişkinlik, kabızlık veya ishal bulunabilir. Teşhis, semptomların sürekliliği, tipi ve şiddeti gibi faktörlere dayanarak yapılır.

Crohn hastalığı ve ülseratif kolit, her ikisi de inflamatuar bağırsak hastalıklarıdır, ancak farklı özelliklere sahiptirler. Crohn hastalığı, sindirim sisteminin herhangi bir bölgesini etkileyebilirken, ülseratif kolit genellikle kalın bağırsağı etkiler. Ayrıca, Crohn hastalığı tüm bağırsak duvarının her katmanını etkileyebilirken, ülseratif kolit sadece kalın bağırsağın iç tabakasını etkiler.

Karaciğer yağlanması genellikle alkol tüketimi, obezite, yüksek yağlı diyet ve diyabet gibi faktörlerle ilişkilidir. Tedavide, yaşam tarzı değişiklikleri (örneğin, sağlıklı bir diyet, düzenli egzersiz, alkol tüketimini azaltma), kilo kaybı ve bazen ilaçlar kullanılır. İlerleyen durumlarda, karaciğer yağlanması ilerleyebilir ve karaciğer hasarına neden olabilir, bu nedenle erken tanı ve uygun tedavi önemlidir.

WHATSAPP
RANDEVU