Kanser Cerrahisi

Kanser Cerrahisi

  1. Pankreas kanseri:

Pankreas, karın en arka bölümünde yerleşmiş, yaklaşık 15 cm uzunluğunda, mide, onikiparmak bağırsağı (duodenum) ve kalın bağırsakla (kolon) ön yüzü tümüyle kapatılmış bir organdır. Birçok önemli görevi olmakla birlikte, alınan gıdaların sindiriminde ve kan şekerinin dengede tutulmasında önemli rol oynamaktadır. Pankreas kanserleri organın her bölgesinden gelişmekle birlikte en sık baş bölgesinden gelişmektedir. Yine en sık salgı yapan hücrelerden köken alırlar ve adenokanser olarak adlandırılırlar.

Pankreas Kanserleri Risk Faktörleri

Hastalığın sebebi bilinmemekle birlikte sigara içenlerde ve şişman bireylerde daha sık görülür. Hastaların hemen hemen %30’unda pankreas kanserinin nedeni sigara kullanımıdır. Erişkin tip şeker hastalığına bağlı pankreas kanseri tartışmalıdır. Çok az sayıda hastada soya çekim ile pankreas kanseri gelişebilir. Pankreas kanseri erkeklerde kadınlardan daha sık görülmekte olup risk yaşla birlikte artar. Ortalama yaş erkeklerde 63, kadınlarda ise 67’dir.

Pankreas Kanserleri Belirtileri

Kilo kaybı, karın ağrısı, sarılık, iştah kaybı, bulantı-kusma, halsizlik, yorgunluk, ishal, sindirim zorluğu, sırt ağrısı, camcı macunu renginde dışkılama, solgunluk, aniden ortaya çıkan ve aile öyküsü bulunmayan şeker hastalığı, depresyon gibi psikolojik bozukluklarla ortaya çıkabilir. Şişkinlik, hazımsızlık ve iştah kaybı ile birlikte yetersiz gıda alımı sonucunda hasta kilo verir. Sarılık en sık ve en erken ortaya çıkan belirtidir. Başlangıçta gözlerde ortaya çıkar, daha sonra deride sararma olur, bunu idrar renginin koyulaşarak ‘çay renkli idrar’ yapmaya dönüşmesi takip eder ve nihayet ‘camcı macunu’ olarak tanımlanan dışkının açık renk alması ile sonuçlanır. Sarılığın nedeni, karaciğerde yapılan bilirubin maddesinin pankreas kanseri tarafından safra yolunun tıkanması sonucunda atılımının engellenmesidir.

Pankreas Kanserlerinde Tanı

Hastalık sinsi belirtilerle ortaya çıktığı için tanı zor olabilir. Serum bilirubinleri, alkalen fosfataz, karaciğer transaminazları ile CEA, CA 19-9 ve CA 125 gibi tümör belirteçleri yükselmiştir. İdrarda bilirubin pozitifliği mevcuttur.

Ultrasonografi Hemen daima ilk başvurulacak inceleme yöntemidir. Pankreasta sert ya da kistik kitle varlığı, kitlenin boyutu, kitlenin diğer çevre yapılarla olan ilişkisi ve damarsal yapılara olan yakınlığı hakkında bilgi verir.

Bilgisayarlı tomografi (BT) ve manyetik rezonans görüntüleme (MR): Yaklaşık %95 ve üzerinde tanı koydurucu özelliği vardır. MR görüntüleme aynı şekilde tümörün ayırıcı tanısında önemlidir. Bu iki inceleme gerektiğinde birlikte kullanılarak hastaya verilecek ameliyat kararı için doğru sonuçlara ulaşılmasını ve tümörün evrelemesinin doğru yapılmasını sağlarlar.

Endoskopik retrograd kolangiopankreatikografi (ERCP): Safra kanalları ve pankreastaki sorunları teşhis ve tedavi etmek için uygulanan ileri bir endoskopik tanı ve tedavi yöntemidir.

Endoskopik ultrason (EUS): Pankreas kanserleri ve pankreastaki solid, kistik nodüllerin görüntülenmesi ve bunlardan biyopsi alınmasına izin veren güncel bir tekniktir.

Pankreas Kanserlerinde Tedavi

Pankreas tümörünün hangi evrede olduğu, komşu organlarla ilişkisinin ne durumda olduğu, özellikle komşu damarlara ve/veya uzak organlara yayılımının olup olmadığı ortaya konulup ameliyatla çıkarılma şansı değerlendirilir. İleri evredeki tümörlerde cerrahi uygulanamaz. Bu hastalara uygulanacak kemoterapi ile birlikte, mevcut sarılığının düzeltilmesi, beslenme desteğinin sağlanması, ağrının azaltılması yoluyla yaşam konforunu düzeltmek amacıyla bazı girişimler uygulanabilir. Bu amaçla ağızdan mide yoluyla yapılan endoskopi ile safra yoluna geçişi sağlayan bir boru (stent) konulması, karın cildinden karaciğer içi safra yollarına bir iğne yardımıyla konulan kateter ile safranın dışarı akıtılması (PTK), ağrı ile ileri mücadele teknikleri, onikiparmak bağırsağında tıkanıklığa yol açan tümörlerde bu kısma ağızdan endoskopik yöntemle girilerek stent takılması gibi yöntemler kullanılmaktadır.

Pankreas Kanserlerinde Cerrahi Tedavi

Tümörün cerrahi olarak çıkartılması bu hastalar için tek kür şansını oluşturmaktadır. Pankreas başı tümörlerinde, cerrahi olarak yalnızca pankreasın baş kısmını çıkartabilmek mümkün olamadığı için ameliyat daha karmaşık olmaktadır. Uygulanan Whipple ameliyatında; pankreasın başı ile birlikte, safra kesesi, ana safra kanalının bir kısmı, oniki parmak bağırsağı, midenin bir kısmı ve etraf lenf bezleri blok halinde çıkarılmaktadır.

Pankreas kanseri operasyonunda (whipple ameliyatı), ameliyat sırasında veya kısa süre sonrasında hastada ölüm (mortalite) veya kanama olması, sindirim sisteminin devamlılığını sağlamak için yapılan dikişlerden kaçak olması (fistül) gibi kötü durumlarla (morbidite) karşılaşılabilmektedir. Dünyada kabul edilen ölüm oranı %5 ve altındaki orandır. Yine ameliyat sonrasında ortaya çıkan komplikasyonlar için dünyada kabul edilen oran %15-20’dir.

Pankreas Kanserlerinde Diğer Tedavi

Radyasyon Tedavisi: Kanser hücrelerini öldürmek için yüksek enerjili ışınların kullanılmasını içermektedir. Radyasyon tedavisi, yalnızca tedavi edilen alandaki hücreleri etkiler. Radyasyon bir makine aracılığı ile dışarıdan ışın verilmesi şeklindedir. Radyoterapi, özellikle tümörün yerleşimi ve büyüklüğü cerrahiyi zorlaştırıyor ise veya cerrahi uygulanamayan durumlarda cerrahinin yerine tek başına veya kemoterapi ile kombine kullanılmaktadır. Cerrahi öncesinde tümörü küçültmek için kemoterapi ile birlikte radyoterapi kombine kullanılabilir. Bazı durumlarda ameliyat sonrası nüksleri engellemek amacı ile radyoterapi verilebilir.

Kemoterapi: Kanser hücrelerini öldürmek için antikanser ilaçların kullanılmasıdır. Pankreas kanserlerinde ameliyat öncesi veya sonrası hastaların genel durumları dikkate alınarak kemoterapi denilen ilaç tedavisi uygulanabilir. Kemoterapi cerrahi öncesinde tümörü küçültmek için veya cerrahinin yerine primer tedavi olarak radyoterapi ile birlikte kullanılabilir. Yaygın ileri evre hastalıkta cerrahi ve radyoterapinin yeri yoktur. Bu grup hastalara kemoterapi uygulanması ile hastaların hayat kalitelerinin belirgin iyileştirilebildiği ve sağkalımlarında uzama olabileceği bildirilmiştir.

Açıklamalar bilgi verme amaçlıdır. Tanı ve tedavi için hekiminiz ile iletişime geçiniz.

  1. Mide kanseri:

Mide, yemek borusu ve ince bağırsaklar arasında yer almaktadır. Midenin her iki ucunda sfinkter adı verilen birer kas tabakası vardır. Yemek borusu ve midenin üst kısmı arasındaki valf kardiyac sfinkter olarak adlandırılır. Midenin alt kısmı ve duodenum arasındaki valfe pilor sfinkteri denir.

Mide kanseri genellikle bir ülser şeklinde başlar. Agresif yapıda olup direk komşulukla, lenfatik yolla, kan yoluyla ve karın içinde ekilim yoluyla yayılabilir. Mide tümörü, midenin dış tabakasının içinden büyüyerek pankreas, özefagus veya bağırsak gibi çevre organların içine doğru uzanabilir. Mide kanseri hücreleri kan yoluyla karaciğer, akciğerler ve diğer organlara yayılabilir. Mortalite oranlarına göre kadınlarda 3, erkeklerde 2. kanser türüdür. Tüm dünyada her yıl yaklaşık 900.000 insan mide kanseri nedeniyle ölmektedir. Kanser hücreleri ayrıca lenfatik sistem aracılığıyla vücuttaki tüm lenf bezlerine yayılabilir. Mide kanserine dünyanın her bölgesinde rastlanmakla beraber bazı bölgelerde daha sıktır. Japonya, Malezya, Şili, İzlanda bu bölgelerden bazılarıdır. Birçok ülkede erkeklerde kadınlara oranla iki kat daha fazla görülür. En sık görüldüğü yaşlar 50-60’lı yaşlardır. Ayrıca düşük sosyoekonomik düzeyli toplumlarda sıklık yükselir. Özellikle Japonya’da mide kanserine bağlı ölüm oranları gerek erken tarama ve gerekse halkın bu konudaki duyarlı olması nedeniyle çok azalmıştır. Beslenme alışkanlığında tuzlu ve tütsülenmiş yiyeceklerin yer alması nedeniyle mide kanseri Japonya’da yüksektir.

Mide Kanserinde Risk Faktörleri

  • Yaş:Hastaların çoğu 72 yaş veya üzerindedir.
  • Cinsiyet: Erkeklerde kadınlara göre daha fazla gelişmektedir.
  • Irk: Asya ve Afrika toplumunda Amerikan toplumuna göre daha fazla görülmektedir.
  • Diyet: Tütsülenmiş, tuzlanmış, turşuya basılmış veya aşırı tuzlu yiyeceklerden zengin yiyecekleri yiyenlerde mide kanseri gelişme riski artmaktadır. Diğer taraftan taze sebze meyvelerin yenilmesi, yüksek doz C vitamini alımı, sarımsak, yeşil çay bu hastalığa karşı koruyucu olabilmektedir.
  • Helikobakter pilori (HP) infeksiyonu: HP infeksiyonu mide iltihabı, mide ülseri ve mide kanseri riskini artırmaktadır, fakat bu bakteriyle enfekte olan kişilerin sadece çok küçük bir kısmında mide kanseri gelişir. HP infeksiyonuna karşı antikorların varlığında mide kanseri riskinin 6 kat artığı tespit edilmiştir.
  • Sigara: Sigara içenlerde içmeyenlere göre mide kanseri gelişme riski daha fazladır.
  • Geçirilmiş mide ameliyatı, Kronik atrofik gastrit (mide yüzeyinin uzun süreli iltihabı)
  • Pernisiyöz anemi (mideyi etkileyen ve vitamin B12’nin emilim bozukluğuyla giden bir kan hastalığı)
  • Adenomatöz polipler ve ailesel polipler
  • Aile hikayesi: Mide kanserinin nadir türü ailesel geçişlidir.
  • Diğer faktörler arasında; radyasyon, aflatoksin, A kan grubu ve Epstein-Barr virüsü infeksiyonları da sayılabilir. Bilinen risk faktörlerinin çoğunu taşıyan kişilerde mide kanseri gelişmeyebilir.

Mide Kanserinde Belirtiler

Mide kanseri genellikle geç belirti verir ve belirtiler hastalığa özgü değildir. Karında mide bölgesinde belirli-belirsiz bir rahatsızlık hissi en sık başlangıç belirtidir. Hastalığın ileri evrelerinde en sık belirtiler kilo kaybı ve karın ağrısıdır. İştahsızlık, halsizlik, yutma güçlüğü, bulantı, kusma, midede dolgunluk ve şişkinlik hissi diğer belirtilerdir. Hastaların bir kısmı karaciğer büyümesi, karında sıvı birikmesi veya sarılık gibi ilerlemiş hastalık bulguları ile karşımıza çıkarlar. İleri evrelerde sol köprücük kemiği üstü lenf bezi büyümesi ele gelebilir.

Mide Kanserinde Tanı

Mide kanserinde temel tanı aracı üst gastrointestinal endoskopidir. Bu yöntemle mide iç yüzeyi tamamen görülür ve şüpheli alanlardan biyopsi alınarak tanı konulur. Endoskopi ve biyopsi ile mide karsinomlarının %95 ’den fazlası tanımlanabilir. Tanı kesinleştikten sonra hastalığın derecesinin belirlenmesi için bilgisayarlı tomografi, magnetik rezonans, abdominal ultrasonografi ve endosonografi hastalığın yaygınlığını gösterme açısından yararlıdırlar. Diğer bir yöntem de laparaskopidir (genel anestezi altında ışıklı bir kamera ile karın içerisine bakılması).

Mide Kanserinde Evreleme

Evreleme tümörün çevre dokulara yayılımı, eğer sıçramış ise vücudun hangi kısımlarına yayıldığı esaslarına göre yapılır. Mide kanseri; lenf bezleri, karaciğer, pankreas ve diğer organlara yayılabilir.

  • Evre 0: Kanser midenin sadece iç tabakasında bulunur. Bu karsinoma in situ olarak tanımlanır.
  • Evre I: Tümör sadece submukoza tabakasına kadar yayılmıştır.
  • Evre II: Tümör sadece submukozadadır.
  • Evre III: Tümör kas tabakası veya subserozaya yayılmıştır.
  • Evre IV: Kanser hücreleri çevre organlara ve uzak organlara yayılmıştır.

Mide Kanserinde Tedavi Yöntemleri

Mide kanserini tedavisinde sindirim sistemi cerrahı, medikal ve radyasyon onkologları ekip olarak çalışmaktadır. Tedavi seçiminiz genelde tümörün büyüklüğü ve yerleşim yerine, hastalığın evresine ve genel sağlık durumunuza bağlıdır. Mide kanserinin tedavisi cerrahi, kemoterapi veya radyoterapiden oluşur. Birçok kişiye birden fazla tedavi çeşidi uygulanır.

Mide Kanserinde Cerrahi

Mide kanserinin ana tedavisi cerrahidir. Uygulanacak cerrahi yöntem kanserin yerine, bölgesel yayılımı olup olmadığına ve uzak yayılımı olup olmadığına göre planlanır. Uygulanacak cerrahi yöntem gastrektomidir (Midenin çıkarılması) Midenin tamamı ya da ¾ ‘ü çıkarılabilir. Sindirim sistemi bütünlüğü ince bağırsak kullanılarak sağlanır. Bu operasyona dalağın alınması işlemi de eklenebilir. Cerrahi sonrası iyileşme süresi kişiden kişiye farklılık gösterir. İlk birkaç gün için rahatsız olabilirsiniz. İlaçlar ağrılarınızı kontrol etmeye yardımcı olabilir.

Klinik Süreç

Mide kanserinde yaşam süresini etkileyen en önemli faktör uzak veya karın içi yayılımın olup olmadığıdır. Bu bulgular var ise beklenen yaşam süresi 6-12 ay dolaylarındadır. Erken tespit edilmiş kanserde ise 5 yıllık yaşam %95’in üzerinde olabilmektedir. Beslenme alışkanlığımızı düzenlemek, taze meyve ve sebze tüketmek, tütsülenmiş gıdalardan ve alkol- sigaradan uzak durmak, mide kanseri gibi pek çok kanser türü için koruyucudur. Korumak ve korunmak hastalığı tedavi etmekten daha kolaydır.

Açıklamalar bilgi verme amaçlıdır. Tanı ve tedavi için hekiminiz ile iletişime geçiniz.

  1. Özefagus (Yemek borusu) kanseri:

Özefagus yiyecek ve içecekleri boğazdan mideye taşıyan içi boş tüp şeklinde bir organdır. Özefagus ağız boşluğunun sonundan başlayarak göğüs kafesi içinde soluk borusunun arkasında devam eder ve karında mide başlangıcında diyafram düzeyinde sonlanır. Kişi yuttuğu zaman, özefagus kas tabakaları kasılarak yiyecekleri mide içine doğru iter. Erişkinlerde özefagus yaklaşık 25 cm kadardır. Yemek borusu kanseri yöresel beslenme alışkanlıklarına göre coğrafi dağılım farkı en yüksek olan kanserlerden birisidir. İçinde ülkemizin özellikle doğu ve güneydoğu Anadolu bölgesinin de yer aldığı orta doğuda ve uzak doğuda yüksek sıklıklar bildirilmektedir. Mikroskopik incelemelerde iki değişik tipi bulunmaktadır (Skuamöz [yassı hücreli] kanser ve adenokanser ). Çin, Japonya ve Afrika’nın güneyinde görülme sıklığı 170/100.000 iken Asya’nın doğusunda bu oran 500/100.000’lere ulaşmaktadır. Bu toplumlarda skuamöz hücreli kanser görülürken, gelişmiş ülkelerde adenokanser daha fazla görülmektedir. ABD ve Avrupa ülkelerinde oran 21/100.000’dir. Ülkemizde de özefagus kanserine doğu illerinde daha fazla rastlanmaktadır.

Özefagus Kanseri Risk Faktörleri

Özefagus kanserlerinde genetik yatkınlıktan çok çevresel faktörler ve beslenme alışkanlığı sorumludur. Besinlerin uygun hijyenik ortamda saklanmaması, uzun sürede tüketilmesi, uygunsuz katkı maddeleri, tütsülenmiş et, çiğ gıdalar ve konserve besinlerdeki nitrozaminler kansere zemin hazırlar. Ağız sağlığı bozuk olanlarda besinlerin az çiğnenmesi, çok sıcak içecekler, mineral eksiklikleri (çinko vb.), tütün ve sigara kullanımı, radyasyona maruz kalma diğer etkenlerdir.

  • Yaş: Özefagus kanserlerine orta yaş ve ileri yaşlarda daha sıklıkla rastlanır. Özellikle 60 yaşın üzerindeki kişiler daha fazla risk altındadır.
  • Cinsiyet: Erkeklerde kadınlardan daha fazla görülmektedir.
  • Tütün kullanımı: Özefagus kanseri oluşmasının en önemli risk faktörlerindendir.
  • Alkol kullanımı: Kronik veya aşırı alkol kullanımı diğer önemli bir risk faktörüdür.
  • Barrett özefagusu: Mide asidine uzun süreli maruz kalan kişilerde özefagus alt uçta birtakım kronik değişiklikler gelişmektedir. Gastroözefagial reflü denilen bu hastalıkta mide asidi özefagus içine gider ve özefagus alt kısımdaki dokularda tahribata yol açar. Özefagusta tahriş olan bu kısımdaki hücrelerin yerini mide mukoza hücreleri alır. Barrett özefagusu olarak bilinen bu durum yıllar içinde özefagus adenokanserlerine yol açabilmektedir. Hazımsızlık ve reflü yakınmanız varsa mutlaka sağlık kuruluşlarına muayeneye gidiniz.
  • Diğer irritasyon tipleri: Skuamöz kansere zemin hazırlayan diğer faktörler özefagusun alt ucunda görülen, bir yutma bozukluğu olan ve tedavi edilmeyen akalazya hastalığı, insan papilloma virüsü (HPV) enfeksiyonuna ve özefagus darlıklarıdır.
  • Evlerde özellikle dikkat edilmesi gereken çamaşır suyu gibi kostik kimyasal maddelerin farklı şişelere konulması sonucu çocuklar yanlışlıkla yakıcı sıvıları içmektedir. Bunun sonucunda özefagusta darlıklar oluşmakta ve ileride kanser gelişebilmektedir. Bunun yanı sıra uzun süreli sıcak içecek içen kişilerde risk daha fazladır. Buna uygun olarak ülkemizde çok sıcak çay içiminin yaygın olduğu Van ve Erzurum yörelerinde özefagus kanseri insidansı daha yüksektir.
  • Kanser hikayesi: Baş boyun bölgesinin diğer kanserleri bulunan hastalarda özefagus kanseri dahil baş boyun bölgesinde ikincil bir kanser meydana gelmesi olasılığı artmıştır.

Korunma

Özefagus kanserlerinde korunmaya yönelik en önemli etkenler çevresel faktörlerdir. Ayrıca tütün ve tütün ürünlerinden uzak durup, alkolü sınırlı tüketiniz. Çok sıcak içecekler tüketmeyiniz. Tütsülenmiş gıda ve konserve gıdaları çok bilinçli tüketiniz. Pişmemiş yani çiğ sebze ve meyvelerin alımının artırılması özefagus kanseri olasılığını azaltmaktadır. Ağız sağlığınıza dikkat ediniz. Özellikle çocukları özefagusu yakıp tahriş edebilecek çamaşır suyu gibi sıvılardan uzak tutunuz. Reflü hastalığı tedavinizi ve mide şikayetlerinizi mutlaka ciddiye alınız.

Özefagus Kanseri Belirtileri

Genellikle en sık rastlanan klinik belirtiler; kilo kaybı, yutma güçlüğü ve yemek yerken takılma hissidir. Sağlık kuruluşlarına başvurmadan yaklaşık 6 ay önce başlayan yemek yerken ağrılı bir yutma ve takılma hissi oluşur. Karında üst bölgede yemeklerin geriye kaçma duygusu ve ağrı şikayeti olur. Ağrı sırtta kürek kemikleri arasında veya göğüs kemiğinin arkasında olup boğaza doğru vurabilir. Kilo kaybı çok belirgin olabilir. Bazen de boyunda lenf bezleri ele gelebilir. Kemik ağrıları, halsizlik, kuru öksürük ve ses kısıklığı daha az sıklıkla görülen diğer belirtilerdir.

Özefagus Kanserinde Tanı

Endoskopi denilen optik ışıklı kameralarla özefagus incelenir ve patolojik tanı için parça (biyopsi) alınır. Özefagusun içinden etraf dokulara yapışıklık araştırması için endosonografi denilen ultrason tetkiki yapılır. Hastaya bilgisayarlı tomografi (BT), magnetik rezonans (MR), pozitron emisyon tomografisi (PET) denilen ileri görüntüleme tetkikleri gerekirse istenir. Bazı kanserlerde olduğu gibi kanda bakılan tümör belirleyicileri ve tarama programları yoktur.

Özefagus Kanserinde Evreleme

  • Evre I: Kanser hücreleri, yalnızca özefagus iç kısmının en üst tabakasında bulunur
  • Evre II: Kanser, özefagusun derin tabakalarını tutar veya komşu lenf nodlarına yayılma vardır.
  • Evre III: Kanser, özefagus duvarının derin kısımlarını istila etmiştir veya özefagus yanındaki lenf nodları veya dokulara yayılma göstermiştir. Vücudun diğer kısımlarına yayılma yoktur.
  • Evre IV: Kanser vücudun diğer kısımlarına yayılmıştır. Özefagus kanseri, karaciğer, akciğerler, beyin ve kemikler dahil vücudun herhangi bir yerine yayılabilmektedir.

Özefagus Kanserinde Tedavi

Tedavi hastanın genel durumuna, tümörün yaygınlığına, yerleşimine ve büyüklüğüne bağlıdır. Hastalar sıklıkla sindirim sistemi cerrahı, medikal ve radyasyon onkoloğu gibi uzmanlaşmış bir grup tarafından tedavi edilirler.

Cerrahi:

Hastada tümör yaygın evrede değilse ve başka organlara sıçramalar yoksa ilk tedavi cerrahi ile tümörlü özefagusun çıkarılmasıdır. Erken dönemde teşhis edilen hastalarda ülkemizde çok başarılı sonuçlar alınmaktadır. Özefagusun tamamen çıkarılmasına özefajektomi denir. Etraf lenf bezleri temizlenir. Hastanın yutmasının sağlanması için mide ile özefagusun geri kalan kısmı birleştirilir. Değişik yöntemlerle yeniden mideden veya bağırsaklardan özefagus yapılarak operasyon tamamlanır.

Radyasyon Tedavisi (Radyoterapi):

Kanser hücrelerini öldürmek için yüksek enerjili ışınların kullanılmasını içermektedir. Radyasyon tedavisi, yanlızca tedavi edilen alandaki hücreleri etkiler. Cerrahi öncesinde tümörü küçültmek için kemoterapi ile radyoterapi kombine edilebilir. Bazı durumlarda ameliyat sonrası nüksleri engellemek amacı ile radyoterapi verilebilir. Eğer tümör cerrahi olarak çıkarılamıyor ise daha kolay yutmayı sağlamak ve ağrıyı azaltmak için radyoterapi sıklıkla kullanılmaktadır.

Kemoterapi:

Kanser hücrelerini öldürmek için antikanser ilaçların kullanılmasıdır. Özefagus kanserlerinde ameliyat öncesi veya sonrası hastaların genel durumları dikkate alınarak kemoterapi denilen ilaç tedavisi uygulanabilir. Kemoterapi, cerrahi öncesinde tümörü küçültmek için veya cerrahinin yerine primer tedavi olarak radyoterapi ile birlikte kullanılabilir.

Palyatif Tedavi Yöntemleri:

Özefagus tıkanıklığı olan alana stent denilen genişletici şemsiye uygulaması yapılarak besinlerin geçmesi sağlanır, bazen mideye gastrostomi denilen hortumlar yerleştirilerek dışarıdan beslenme sağlanabilir. Tıkanıklığın rahatlatılması özellikle yutma problemlerine bağlı semptomları azaltmaya yardımcı olur.

Açıklamalar bilgi verme amaçlıdır. Tanı ve tedavi için hekiminiz ile iletişime geçiniz.

  1. Kolon ve rektum kanseri:

Kolon ve rektum, sindirim sisteminin kalın bağırsak denen kısmını oluşturur. Son 15-20 cm’lik kısmı rektum, buradan ince bağırsaklara kadar olan kısmı ise kolon olarak adlandırılır. Toplam yaklaşık 1,5 m uzunluğundadır. Kolonun rektumla birleştiği yer sigmoid kolondur. Kolonun ince bağırsakla birleştiği yere çekum adı verilir. Kısmen sindirilmiş gıdalar ince bağırsaktan kolona gelir. Kolon su ve mineralleri besinden ayırır, geri kalanı anüsten atılmak üzere depolar.

Kolon ve rektum kanserleri bu organların iç yüzeyini örten tabakayı oluşturan hücrelerden gelişir. Sağlık Bakanlığı’nın istatistiklerine göre en sık görülen ilk 5 kanser arasındadır. Her yaşta görülebilmelerine rağmen en sık 50 yaşından sonra gözlenmektedir. Ortalama görülme yaşı 63’dür. Kadın-erkek arasında görüme sıklığı açısından pek bir fark yoktur. Kolorektal kanser kolon ve rektumun dışına çıktığında, kanser hücreleri genelde yakındaki lenf bezlerinde bulunabilir. Kanser hücreleri bu lenf bezlerine ulaşabilirse diğer bezlere, karaciğer ve uzak organlara ulaşabilir.

Kolorektal Kanserlerde Risk Faktörleri

  • Yaş:Kolorektal kanser, genelde yaşlılarda görülür. Hastaların %90’ı 50 yaşından sonra tanı alır. Ortalama yaş 60’lı yaşlardır.
  • Polipler:Polip iyi huylu bir tümördür. Kolon veya rektumun iç duvarından kaynaklanırlar. 50 yaşın üzerindeki insanlarda yaygındır. Bazı polipler (adenomlar) kanserleşebilir. Bu durumda, kanserleşme riski nedeniyle polip çıkartılmalı ve düzenli aralıklara kontrol edilmelidir. Poliplerin erken tanısı ve alınması, kolorektal kanser riskini azaltır.
  • Ailede kolorektal kanser öyküsü:Bir kişinin yakın akrabalarında (anne, baba, kız veya erkek kardeş, çocuklar) kolorektal kanser öyküsü varsa bu hastalığa özellikle daha genç yaşta yakalanma riski artar.
  • Herediter nonpolipozis kolon kanser(HNPCC) kalıtımsal (genetik) kolorektal kanserin en yaygın tipidir. Tüm kolorektal kanser vakalarının %2’sini oluşturur. HNPCC genindeki değişiklikler nedeniyle olur. Değişmiş HNPCC genli hastaların %75’inde kolorektal kanser gelişir, kanserin ortalama tanı yaşı 44’ dür.
  • Familyal adenomatöz polipozis (FAP)kolon ve rektumda kalıtımsal poliplerle karakterize nadir bir durumudur. APC adında özel bir gendeki değişiklikler sonucu olur. Tedavisi kalın bağırsağın tamamının çıkarılmasıdır. FAP tedavi edilmez ise 40 yaş civarında %100 kolorektal kanser gelişir. FAP tüm kolorektal kanser vakalarının %1’den azını oluşturur. Yumurtalık, rahim ve meme kanseri öyküsü olan kadınlarda kolorektal kanser riski artmıştır.
  • Ülseratif kolit veya Crohn hastalığı:Bağırsakta adı geçen iltihabi hastalığı olanlarda kolorektal kanser riski artmıştır. Bu kişilerde normal topluma göre 10 kat artmış risk mevcuttur.
  • Diyet: Hayvansal yağdan zengin, kalsiyum, folat ve liften fakir diyetle beslenenlerde kolorektal kanser riski artmıştır. Meyve ve sebzeden fakir beslenmek de riski artırır.
  • Sigara: Sigara içen hastalarda polip ve kolorektal kanser riski artmıştır.

Kolorektal Kanserlerde Belirtiler

Kalın bağırsak kanserlerindeki bulgu ve belirtiler, tümörün evresine göre değişir. Tümör bağırsak içene doğru büyürken bulgu vermezken, tam tıkandığında oluşan, hastanın gazını ve dışkısını çıkaramadığı duruma kadar değişen belirtiler verebilir. Burada klinik açıdan önemli bir durum sağ taraftaki bağırsak çapının soldan daha geniş olması ve geçişle ilgili belirtilerin daha geç olmasıdır. Kalın bağırsağın sağ tarafındaki tümörlerde gözlenen belirtiler dışkı ile birlikte fark edilmeyen kan kaybı ve bu kanamaya bağlı kansızlık, halsizlik, nefes darlığı, çabuk yorulma, dışkılama alışkanlarında değişikliktir. Zaman zaman kabızlık ve ishal atakları, karın ağrısı, karında şişkinlik, normalde olduğundan daha ince dışkılama, kilo kaybı diğer bulgulardır. Kalın bağırsak tümörlerinin en sık yerleşim yeri sol tarafdır, burası da kalın bağırsağın dar yerlerindendir. Bu yüzden sol taraf tümörlerinde bağırsak tıkanıkları karşımıza daha çok çıkmaktadır. Rektum tarafında yani makata yakın kısımdaki tümörlerde en sık bulgu, dışkıya kan bulaşmasıdır. Burada dikkat edilecek durumlardan birisi hemoroid denen hastalıkta da dışkıda kan gözlenir ve kişi bu durumu karıştırarak teşhis ve tedaviyi geciktirebilir. Dışkılama alışkanlıklarında değişiklik, dışkı çapının incelmesi, kabızlık, dışkılama sonrası tam boşalamama, karında şişkinlik gözlenen diğer bulgulardır. Bu bulgulardan şüphelendiğinizde doktora başvurmalısınız.

Geç dönemde kalın bağırsak kanserlerinin istenmeyen durumlarından biri barsağın tam tıkanmasıdır. Bundan başka oluşabilecek durumlar arasında tümörün bağırsak duvarını delmesi, buna bağlı kalın bağırsaktaki gaitanın karın zarına yayılması, karın boşluğunda sıvı toplanması şeklindedir. Çoğunlukla bu belirtiler kansere bağlı değildir. Diğer başka sağlık problemleri bu belirtilere yol açabilir. Ancak bunlardan herhangi birine sahip kişilerin, erken tanı ve tedavi için doktora başvurması önerilir. Genelde kanserin erken dönemlerinde ağrı olmaz. Ağrı olmasını beklemeden doktora başvurmak kanserin erken tanısında önemlidir.

Kanserlerde Tanı

Amaç erken evrede belirti yokken tümörü ortaya koymak olmalıdır. Belirtiler gelişmeden önce bir kişinin kanser için taranması poliplerin ve kanserin erken tanınmasında yardımcı olur. Poliplerin erkenden tanınıp çıkartılması, kolorektal kanseri önleyebilir. Erken tanı konulduğunda, kolorektal kanserin tedavisi daha etkin olabilir. Bu nedenle, 45 yaş üstündeki kişiler izlenmeli ve kolorektal kanser için artmış riski olan kişiler daha erken tarama programına alınmalıdır.

Erken tanıda kullanılan tarama testlerinde dışkıda gizli kan testi ile kanserler ve polipler kanadığından bu test ile dışkıda az miktarda kanı saptamak mümkündür. Ancak hemoroid gibi kanser dışı kanama nedenleri de bu testte pozitifliğe yol açabilir. Sigmoidoskopi ve kolonoskopi ile tüm kolonun iç duvarı görüntülenir, varsa polipler çıkartılabilir. Rektumun parmakla muayenesi ile doktor vazelinle kayganlaştırarak eldivenli parmağı yardımıyla rektumu muayene eder.

Kolorektal Kanserlerde Taramalar

Risk gruplarına girmeyen hastalara, 45 yaşından başlayarak gaytada gizli kan taraması, 45 yaşın üzerinde ise en azından 5 yılda bir sigmoidoskopi, 10 yılda bir kolonoskopi yapılması önerilmektedir.

Risk grubunda olan hastalardan; daha önce polip çıkarılmış olan hastalar bu işlemden sonra 1-3 yıl içinde tekrar kolonoskopi yaptırmalıdır. Anne baba gibi yakın akrabalarında kalın bağırsak kanseri tanısı konmuş olanlar 40 yaşından önce veya akrabasına tanı konulduğu yaştan en geç 8-10 yıl önce taramayı başlatmalıdır. Kalıtsal non-polipozis kolorektal kanser için genetik test yaptırılmalıdır. Ailesel adenomatoz polipozis (FAP) olarak adlandırılan hastalık olan kişiler genetik danışmanlık almalı ve 10-15 yaşından itibaren kolonoskopi ile takip edilmelidir.

Meme, kadın genital organ kanseri olan kişiler 40 yaşından sonra, ülseratif koliti olan kişiler ise tanı aldıktan sonra periyodik olarak kolonoskopi yaptırmalıdır. Kolorektal kanser belirti ve bulguları olan kişilerde, bunların kanser ya da başka bir nedene bağlı olduğunun saptanması gereklidir. Doktor, kişinin aile öyküsünü, medikal özgeçmişini sorgular. Tarama bölümündeki testlerden bir ya da daha fazlası uygulanır. Kalın bağırsak kanserlerinin teşhisi rektoskopi, sigmoidoskopi veya kolonoskopi ile tümörün görülmesi ve alınacak biopside kanserli dokunun gösterilmesi ile olur. Tetkiklerde anormal bir bulgu saptanırsa (polip gibi) kanser hücrelerini saptamak için biyopsi şarttır. Sıklıkla anormal alan kolonoskopi veya sigmoidoskopi ile çıkartılır. Patolog tarafından çıkartılan doku mikroskop altında kanser hücrelerinin varlığı açısından incelenir.

Kolorektal Kanserlerde Tedavi

Cerrahi: Cerrahi tedavi, kanserin tedavisinde ana basamağı oluşturur. Ama bunun için kanser uzak organlara (karaciğer, akciğer, beyin, kemik vb.) yayılmamış olmalıdır. Cerrahi yöntemde tümörlü kısım etraftaki sağlam dokuyla beraber çıkartılır. Bunun yanında bağırsağı vücuda bağlayan mezenter denilen doku ve lenf bezleri de çıkartılır. Rektum kanserlerinde tümör kalın bağırsağın sol tarafının bir kısmı ile birlikte alınır ve iki uç birbirine birleştirilir. Birleştirmenin mümkün olmadığı durumlarda cerrah, sağlam bağırsağın ucunu karın duvarına ağızlaştırır, diğer ucu kapatır. Buna kolostomi denir. Çoğu hastada bu durum geçicidir, cerrahi sonrası kolon veya rektum iyileşmesi tamamlanınca kapatılır. Rektum alt bölgelerinde makata çok yakın kısımlarda tümörü olan hastalarda kolostomi kalıcı olabilir. Son yıllarda özellikle karaciğere ve akciğere yayılan bağırsak tümörlerinde o bölgedeki tümörü tamamen çıkartıldığı durumlarda da artık cerrahi tedavi uygulanmakta ve sonuçlar yüz güldürücü olmaktadır.

Kemoterapi: Kanser hücrelerini öldürmek için antikanser ilaçları kullanmaktır. Sistemik tedavi olarak adlandırılır, çünkü ilaçlar kan dolaşımına geçerek vücuttaki kanser hücrelerini öldürür. Kolon kanserinin bazı evrelerinde ve vücudun başka yerine sıçramış olduğu durumlarda sıklıkla kullanılan bir tedavidir. Antikanser ilaçlar ağız ya da damar yoluyla verilebilir. Hastalar hastanede ayaktan hasta olarak nadiren de yatarak bu tedavileri alabilirler. Hastalar kemoterapiyi tek başına ya da, cerrahi, radyoterapi ile kombine olarak alabilirler. Cerrahi öncesi verilen kemoterapiye neoadjuvant kemoterapi denir, cerrahi öncesi büyük tümörlerin küçülmesi amaçlanır. Cerrahi sonrası verilen kemoterapiye adjuvant kemoterapi denir ve cerrahi sonrası kalan kanser hücrelerini yok etmek, kanserin kolon rektum ya da vücudun başka bir bölgede tekrarlamasını önlemek amaçlanır. Kemoterapi ilerlemiş hastalığı olan kişilere de uygulanabilir.

Radyasyon Tedavisi: Radyoterapi olarak da adlandırılır. İyonize radyasyonla tümör hücrelerinin tahribatına yol açan lokal bir tedavidir. Tedavi edilen alandaki kanser hücrelerini yüksek enerjili ışınlarla öldürmek amaçlanır. Radyoterapi, ameliyat öncesinde tümörün küçültülmesi amacıyla veya ameliyat sonrası nüksleri önlemek için kemoterapi ile beraber verilebilir. Radyoterapi genellikle rektum kanserlerinde ve bunların bazı evrelerinde kullanılmaktadır.

Açıklamalar bilgi verme amaçlıdır. Tanı ve tedavi için hekiminiz ile iletişime geçiniz.

 

 

  1. Safra yolu kanseri:

Safra yolları kanserleri (Kolanjiyokarsinom), safra yolu duvarı hücrelerinden kaynaklanan az rastlanan bir kanser çeşididir. Karaciğer içindeki ve karaciğer dışındaki tüm safra yollarından gelişmekle beraber en sık sağ ve sol ana safra yollarının birleşme noktası olan hiler bölgeden kaynaklanır.

Risk faktörleri

Safra yolu kanserinin en sık nedenleri; primer sklerozan kolanjit, koledok (ortak kanal) kisti, Hepatit B-C, ülseratif kolit, hepatolityazis (karaciğer taşı), ileri yaş, obezite ve bilienterik anastomozlar sayılmaktadır.

Safra yolu kanseri belirtileri

Genellikle ilk belirti ağrısız sarılıktır. Bunun nedeni deri altında biriken bilirubindir ve buna bağlı kaşıntı oluşur. Geç dönem hastalarda kaşeksiye kadar giden kilo kaybı olur. Belirtilere ateş eşlik edebilir.

Safra yolu kanseri tanısı

Safra kesesi kanserini erken evrede teşhis etmek çok önemlidir. Safra yolu kanseri incelemesinde ilk olarak karaciğer safra yolu ultrasonu yaptırılır. Safra yolarında genişleme gözlenirse, bilgisayarlı tomografi veya manyetik rezonans ile kesitsel görüntülemeler tanıda yardımcı olur. Safra yollarında kitle gözlenmeden safra yollarının ani sonlandığı saptanabilir. ERCP (endoskopik retrogrand kolonjio pankreatografi ) ile biyopsi veya sürüntü alınabilir. Özellikle distal yerleşimli kanserlerde EUS ile değerlendime de faydalıdır. Klinik olarak sarılık, kaşıntı ve kilo kaybı olan hastanın tümör markerlarından CA19-9 un 100 U/ml olması da tanıyı destekler.

Safra yolu kanserinde tedavi

Safra yolları kanseri tanısı konulduğunda hastaların yarısından fazlasının ameliyat şansı kalmamış olmaktadır. Sinsi hastalık olduğu için geç belirti verir. Ameliyat olabilecek olan hastaların kanserlerinin bulunduğu seviye ameliyat tipini belirlemektedir. Proksimaldekiler için hepatektomi yapmak gerekirken distal kanserler için genellikle whipple ameliyatı yapılır.

Safra yolu kanseri tedavisi, tümörün cerrahi yöntemlerle çıkartılmasına dayanmaktadır. Büyük çaplı bir ameliyattan oluşan tedavi esnasında karaciğerin bir kısmını almak da gerekebilir. Safra yolu kanserlerinin tanısı genellikle ileri evrede konulduğu için çoğunlukla hastaların ameliyat şansı bulunmamaktadır. Ancak erken teşhis edilen kanser, safra yolu kanseri tedavisinin başarıyla gerçekleşmesini sağlar. Ameliyat edilemeyecek derecede ileri evre hastalığı olanlarda sarılık ve ağrıyı dindirecek bazı endoskopik işlemler, ağrı tedavisi, perkütan drenaj (radyolojik girişim) yapılabilir.

Açıklamalar bilgi verme amaçlıdır. Tanı ve tedavi için hekiminiz ile iletişime geçiniz.

 

  1. Sitoreduktif cerrahi ve HİPEC:

Gastrointestinal sistem (Mide, kolon ve periton) ve jinekolojik (over) kanserlerinde tanı anında veya operasyon sonrası takip döneminde karın içerisinde nüks gelişebilmektedir. Yaygın karın içi yayılıma periton karsinomatozu demekteyiz. Kanserin tekrar aynı organ, lenf bezi veya karın içi (peritonda) nüks etmesi beklenen yaşam süresini azaltmaktadır.

Kolon kanserinde tanı anında %15, mide kanserinde %5-30 hastada ileri evre-evre 4 denilen yaygın hastalıkla karşılaşmaktayız. Bu hastalarımızda ortalama yaşam süreleri 6 aydır. Başarılı bir sitoredüktif cerrahi ve HİPEC sonrası bu süre çok daha uzayabilmektedir. Over kanserlerinde yaygın hastalıkta sadece kemoterapi ile 12-25 ay yaşam süresi varken; sitoredüktif cerrahi ve HİPEC sonrası 22-64 aya kadar yaşam süresi artabilmektedir.

Günümüzde karın içi nüks etmiş kanser olgularında kanserli dokuları çıkardıktan sonra (sitoredüktif cerrahi) karın içerisine sıcak kemoterapi (hipertermik intraperitoneal kemoterapi -HİPEK) uygulamaktayız. Sitoredüktif cerrahide kanser yayılımı olan dokular ve periton yüzeyleri çıkarılmaktadır. Amaç gözle görülebilir tümör alanlarının temizlenmesidir. Tümör odakları temizlendikten sonra daha az vücuda yan etkisi olan kemoterapi ilaçları ile mikroskobik-hücresel düzeyde kanserli alanların tedavi edilmesi planlanmaktadır.

Karın içi kemoterapi ilaçlarının etkinliği damar yolu ile verilen standart kemoterapiden daha etkin olduğu gösterilmiştir. Kemoterapi ilaçlarının sıcaklığı arttırılmış sıvılarla (hipertermi) karın içine verilmesi peritonda kan akımını arttırmakta ve direkt olarak kanserli hücreleri öldürebilmektedir (sitotoksisite). Kemoterapi ilaçları olarak cisplatin, mitomisin C, paklitaksel, lipozomal doksorubisin, oksaliplatin, carboplatin, dosetaksel ve irinotekan kullanılabilmektedir. Tedavi sonrasında hastalarda yaşam süresi artmaktadır, bazı hastalarda tamamen kür sağlanabilmektedir.

Operasyon süresi uzun, daha fazla dokunun çıkarılması gerekmekte olup ameliyat sonrası dönemde daha fazla sorunlar görebilmekteyiz. En sık görülen sorunlar karın içi kanama, anastomoz kaçakları, solunum sistemi sorunları ve daha yüksek ölüm riskidir. Genel olarak sitoredüktif cerrahi ve HİPEK sonrası genel morbidite %12-56, perioperatif mortalite %0-12 arasında bildirilmiştir. Ayrıca sıcak kemoterapiye bağlı böbrek ve kan hücrelerinde toksisite gelişebilir.

HİPEK ve sitoredüktif cerrahiye uygun hastaların belirlenmesi multidisipliner yaklaşımla yapılmaktadır. Genel cerrahi, medikal ve radyasyon onkolojisi tarafından performansı iyi hastalar değerlendirilmeli, bu tedaviden yarar sağlayacak hastalar belirlenmelidir. Her hastanın bu tedaviye uygun olmadığı bilinmelidir. Kanserli hücreler ne kadar yaygınsa (tümör derecesi, lenf nodu tutulumu, lenfatik/venöz invazyon, taşlı yüzük hücreli histoloji) tedavi başarısı olumsuz etkilenmektedir.

Açıklamalar bilgi verme amaçlıdır. Tanı ve tedavi için hekiminiz ile iletişime geçiniz.

Kanser cerrahisi, kanserin çıkarılabilir olduğu ve başka bir tedavi yöntemiyle (örneğin, radyoterapi veya kemoterapi) birlikte kullanılabileceği durumlarda önerilir. Tümörün büyüklüğü, konumu ve yayılma derecesi gibi faktörler, cerrahi müdahale için uygun olup olmadığını belirlemede önemli rol oynar.

Kanser cerrahisi genellikle lokal veya genel anestezi altında yapılır. Anestezi türü, cerrahi prosedürün türüne, hastanın genel sağlık durumuna ve cerrahi ekibin tercihlerine bağlı olarak belirlenir. Anestezi uzmanı, en uygun anestezi yöntemini belirlemek için hasta ile birlikte çalışır.

Kanser cerrahisi sonrası iyileşme süreci, cerrahi müdahalenin türüne ve hastanın genel sağlık durumuna bağlı olarak değişir. Hastalar genellikle cerrahiden hemen sonra birkaç gün hastanede gözlem altında tutulur ve daha sonra evde iyileşme sürecine devam ederler. İyileşme süreci, cerrahi prosedürün karmaşıklığına ve hastanın vücudunun nasıl tepki verdiğine bağlı olarak değişebilir.

Kanser cerrahisi sonrası takip ve kontrol, hastanın sağlık durumunun izlenmesi ve kanserin tekrarlama riskinin değerlendirilmesi için önemlidir. Doktorlar, hastaları düzenli aralıklarla kontrol etmek ve gerekirse ilave tedavi veya takip testleri önerebilirler. Erken teşhis edilen bir tekrar, daha etkili bir şekilde tedavi edilebilir.

Kanser cerrahisi sonrası, hastalar genellikle sağlıklı bir yaşam tarzını sürdürmek için öneriler alırlar. Bu, dengeli bir diyetle beslenme, düzenli egzersiz yapma, sigara ve alkol tüketimini azaltma ve stresi yönetme gibi alışkanlıkları içerebilir. Ayrıca, düzenli doktor kontrollerine devam etmek ve gerekirse takip tedavileri veya testleri yapmak da önemlidir.

WHATSAPP
RANDEVU