Uyguladığımız Diğer Cerrahi İşlemler

Uyguladığımız Diğer Cerrahi İşlemler

  1. Laparoskopik safra kesesi ameliyatı:

Laparoskopik Kolesistektomi Nedir?

Safra kesesinin kapalı yöntemle çıkartılması işlemidir. İşlem tek bir büyük kesi yerine, birkaç küçük delikten yapılır. Laparoskop, ucunda kameranın bulunduğu ince ve uzun bir tüptür. Cerrah, bu kameraya yansıyan görüntüyü TV ekranında izleyerek, operasyonu gerçekleştirir. Safra kesesi küçük bir delikten karın dışına alınır.

Safra kesesi, karaciğerin sağ alt kısmında bulunan armut şeklindeki bir organdır. Temel görevi, karaciğerin ürettiği bir sindirim sıvısı olan safrayı toplamak ve yoğunlaştırmaktır. Safra, yemek yendikten sonra sindirime yardım amacıyla salgılanır ve dar ve tüp şeklindeki kanallardan (safra kanallarından) ince bağırsağa doğru ilerler. Safra kesesinin alınması pek çok kişide sindirimle ilgili bir bozukluğa yol açmamaktadır.

Safra Kesesi Sorunlarının Sebebi Nedir?

Safra kesesi sorunlarının nedeni genellikle safra kesesi taşlarının varlığıdır. Safra taşları, safra kesesinde ya da kanalında safra tuzları ve kolesterolden oluşan küçük ve sert kütlelerdir. Bazı kişilerde neden geliştiği bilinmemektedir.

Safra kesesi taşını önlemenin bilinen bir yöntemi bulunmamaktadır. Bu taşlar, safranın safra kesesi dışına akışına engel olabilir, böylece safra kesesi şişer, karın ağrısı, kusma, hazımsızlık ve zaman zaman ateş görülebilir. Safra kesesi taşı ana safra kanalını tıkarsa, sarılık ortaya çıkabilir.

 

Bu Sorunlar Nasıl Ortaya Çıkarılır ve Tedavi Edilir?

Safra kesesi taşlarını bulmak için genellikle ultrason kullanılır. Daha kompleks bazı durumlarda, diğer x-ışını testleri, safra kesesi hastalığını değerlendirmek için tercih edilebilir. Safra kesesi taşları kendi kendilerine yok olmaz. Bazıları geçici süreyle, ilaçlar ya da yağ alımını azaltacak diyetle ortadan kaldırılabilir. Bu tedavinin başarı oranı düşüktür . Safra kesesinin cerrahi yolla alınması, safra kesesi hastalığını tedavi etmenin en güvenli ve zaman açısından en uygun yoludur.

 

Ameliyatı Laparoskopik Olarak Gerçekleştirmenin Avantajları Nelerdir?

10-15 cm’lik bir kesi yerine, karında sadece dört küçük açıklık oluşturulur. Genellikle hastalarda ameliyat sonrası ağrı azdır. Açık safra kesesi ameliyatı geçiren hastalara kıyasla, daha çabuk iyileşirler. Hastaların çoğu bir gün içerisinde taburcu edilir ve normal faaliyetlerine daha çabuk geri dönebilirler.

 

Nasıl Bir Hazırlık Gerekir?

Laparoskopi ameliyatı öncesinde yapılması gereken muhtemel hazırlıklar aşağıda sıralanmıştır ancak her hasta ve doktorun kendine has bir durumu olduğundan, ortaya farklı tablolar çıkabilir:

Ameliyat öncesi hazırlık, yaş ve tıbbi duruma bağlı olarak, kan değerleri, tıbbi değerlendirme, göğüs röntgeni ve EKG gerektirir.

Cerrah, olası risk ve faydaları değerlendirir, yazılı onay vermeniz gerekir.

Ameliyattan önceki gece yarısından sonra, hiçbir şey yememeli ve içmemelisiniz. Yalnızca cerrahın ameliyat sabahı biraz su ile alabileceğinizi söylediği ilaçları kullanabilirsiniz.

Kan inceltici ve anti-inflamatuvar ilaçlar ameliyattan birkaç gün ya da bir hafta öncesinde geçici olarak kesilmelidir.

Diyet ilaçları ameliyattan önceki iki hafta boyunca alınmamalıdır.

Sigara bırakılmalıdır.

 

Safra kesesi ameliyatından sonra neler beklenilir?

Safra kesesinin alınması ciddi bir karın ameliyatıdır ve sonrasında belli bir düzeyde ağrı görülecektir. Bulantı ve kusma sık yaşanan durumlardır.

Sıvılar ya da diyet tolere edildiğinde, hasta laparoskopik safra kesesi ameliyatını geçirdiği gün ya da ertesi gün taburcu edilir.

Faaliyetler hastanın kendini nasıl hissettiğine bağlıdır. Hastadan yürümesi istenir. Ameliyattan sonraki gün duş alınabilir.

Araba kullanma, merdiven çıkma, ağırlık kaldırma ya da çalışma gibi çeşitli normal faaliyetlere bir hafta içerisinde başlanabilir.

Ateş başlangıcı, sarı deri ya da gözler, gittikçe kötüleşen karın ağrısı, şişlik, devamlı bulantı, kusma ya da kesiden akıntı bir komplikasyonun habercisi olabilir. Bu gibi durumlarda doktorunuzla irtibata geçmelisiniz.

Hastaların çoğu, yaptıkları işe bağlı olarak laparoskopik ameliyattan sonra yedi gün içerisinde işlerine dönebilir.

Açık ameliyat geçirenlerin normal faaliyetlerine dönmesi ise 4-6 haftayı bulur.

Ameliyattan iki hafta sonrası için cerrahınızdan randevu almanız gerekir.

 

Ne Tür Komplikasyonlar Görülebilir?

Her ameliyatın çeşitli riskleri vardır ancak laparoskopik safra kesesi hastalarının büyük bir çoğunluğunda çok az komplikasyon görülmüş ya da hiç görülmemiştir. Gerek laparoskopik gerekse açık, her tür ameliyattan önce doktorunuza o alandaki eğitim ve tecrübesini sormayı unutmayın.

Laparoskopik kolesistektomi komplikasyonları sık görülmez, ancak kanama, enfeksiyon, pnömoni, kan pıhtılaşması ya da kalp problemleri ortaya çıkabilir. Ana safra kanalı ya da ince bağırsak gibi komşu yapılar, istenmeyen hasarlar görebilir ve bu durumun giderilmesi için ayrı bir ameliyat gerekebilir. Karaciğerden bağırsağa giden safra kanallarından istenmeyen hasarlanma sonucunda safra sızması nadir olarak görülür.

Pek çok çalışmanın sonucuna göre, laparoskopik safra kesesi ameliyatı için komplikasyon oranı, gerekli eğitimi almış bir cerrah tarafından gerçekleştirildiğinde, açık safra kesesi ameliyatı komplikasyon oranlarından çok daha düşüktür.

Açıklamalar bilgi verme amaçlıdır. Tanı ve tedavi için hekiminiz ile iletişime geçiniz.

 

  1. Laparoskopik kasık fıtığı ve ameliyat yeri fıtığı:

Fıtık karın içi yüksek basınç veya karın duvarında oluşan zayıflamalar sonucunda gelişir. Karın içi organlar oluşan bu defektten karın dışına, cilt altı dokuya doğru şişkinlik yapar. Öksürmekle, ıkınmakla bu şişlik artar. Laparoskopik cerrahinin en büyük avantajı fıtık cerrahisinde yerleştirilen mesh (yama)’in karın içinden konulmasıdır. Böylece basıncın karşılanması ve nüksün önlenmesi daha başarılı olur. Kanama, yara yeri enfeksiyonu riski çok daha azdır. Ağrı açık cerrahiye ye göre daha az olur. Normal hayata/işe dönüş daha kısa sürede olur.

Laparoskopik Fıtık Cerrahisi ile Ne Tür Fıtıklar Tedavi Edilebilir?

Karın fıtıklarının hepsi; yani kasık fıtığı (inguinal herni), göbek fıtığı (umblikal herni), kesi-eski ameliyat yeri fıtığı (insizyonel herni) bu yöntemle ameliyat edilebilir.

Laparoskopik cerrahi yöntemleri fıtığın yerleşimine ve büyüklüğüne göre değişebilmektedir. Konulacak yamanın (mesh)’in büyüklüğü fıtığın genişliğine göre değişkenlik gösterir. Yamanın özellikleri de seçilecek cerrahiyi etkilemektedir.

Her cerrahi işlem gibi laparoskopik fıtık cerrahisinin de komplikasyon riskleri vardır. Ancak bu riskler kabul edilebilir düzeydedir. Kanama, enfeksiyon ve organ yaralanması gelişebilir. Cerrahın tecrübesi komplikasyon riskini en aza indirmede çok değerlidir. Dünya literatürü de vaka tecrübesinin komplikasyon riskini ve nüks oranlarının azaltmada önemli olduğunu göstermektedir.

Kasık Fıtığı Ameliyatı Sonrası Nelere Dikkat Edilmeli?

Fıtık cerrahi sonrası özellikle yamanın(mesh) in dokuya tam kaynamasının ve dokuların eski gücüne kavuşmasının tamamlanması için 6-8 hafta çok önemlidir. Bu süre içesinde hasta kendini korumalıdır. Karın içi basıncı artıracak ıkınma, öksürme ve ağır kaldırma gibi eylemlerde çok dikkatli olmalıdır. Ağırlıkları/ çocukları kaldırırken karın kasları yerine ayak kasları kullanılmalıdır. Ağırlıklar yere diz çökülerek kaldırılmalı ve 5 kg geçmemelidir.

 

Kapalı Kasık Fıtığı ve Açık Kasık Fıtığı Ameliyatları Arasındaki Temel Fark Nedir?

Kapalı cerrahinin (laparoskopik) cerrahiye ye en önemli üstünlüğü yama (mesh)’in karın içinden konulmasıdır. Kapalı cerrahi büyük karın kesisi/cilt kesi olmadan  yapılır ve bu enfeksiyon riskini en aza indirir.

Açıklamalar bilgi verme amaçlıdır. Tanı ve tedavi için hekiminiz ile iletişime geçiniz.

  1. Laparoskopik dalak ameliyatı:

Bazı dalak hastalıklarında (miyeloproliferatif hastalıklar, idiyopatik trombositopenik prupura-İTP, hemolitik anemi, lenfoma, izole metastatik dalak tümörleri,  dalakta yerleşen hidatik kist, vb) dalağın tamamen çıkartılması gerekebilir, bu cerrahi işlem splenektomi olarak adlandırılır. Splenektomi, açık cerrahi yöntem (laparotomi) ile yapılabileceği gibi laparoskopik cerrahi yöntemler (tek/çoklu kesiden laparoskopi) ile de yapılabilir. Uygun vakalar için günümüzde altın standart yöntem laparoskopik splenektomidir. Genel anestezi altında yapılan ve ortalama 60 dakika (30-90 dakika) süren bu ameliyat sonrasında hastalar, genellikle 5-6 saat içinde sıvı gıda, ertesi sabah normal gıda almaya başlarlar. 1-2 gün içerisinde taburcu edilebilirler.

Laparoskopik girişim 2’si 5 mm ve 1’i 10 mm boyunda olmak üzere toplam 3 kesi ile yapılır. Bazı durumlarda ek trokar girişi gerektiğinde 4. port da yerleştirilebilir (5, 10 ya da 12 mm boyunda ek kesi yapılarak). Tek kesi ile ameliyat (SILS; single incision laparoscopic surgery) olmak isteyen hastaların durumları değerlendirilir, aday hasta bu ameliyata uygun ise laparoskopik ameliyat göbek düzeyinde 35 mm boyunda tek kesi ile yapılabilir. SILS’te teleskop ve diğer cerrahi aletler bu kesiye yerleştirilen özel bir aparattan karın içerisine geçirilerek ameliyat gerçekleştirilir.

Laparoskopik teknikle başlanılan her ameliyatta gerek görüldüğünde açık ameliyata dönülebilir. Laparoskopik tekniklerle kontrolü güç ya da olanaksız kanama gelişmesi durumunda ya da ayırıcı tanıya giren ve açık cerrahi girişim gerektiren bazı bulguların varlığında ameliyata açık cerrahi ile devam edilebilir.

Gerekli önlemler alınmasına karşın gelişebilen istenmeyen olaylar “komplikasyon” olarak adlandırılır. Laparoskopik dalak ameliyatında; trokar girişi ile ilintili organ hasarları, kanama, hematom (ameliyat alanında kan birikimi), komşu organ (mide, pankreas, kalın barsak, vb) yaralanması, pankreas fistülü, karın içi ya da karın duvarında infeksiyon, portal ya da splenik ven trombozu, derin ven trombozu, pulmoner emboli (akciğere pıhtı atması), anesteziyle ilintili komplikasyonlar, vb ile uzun dönemde kesi yerlerinde fıtık gelişebilir. Laparoskopik splenektomi sonrası komplikasyon gelişme oranı literatürde ortalama % 5-6 düzeyinde bildirilmektedir, ancak bunlar genellikle minör komplikasyonlardır. Splenektomili hastalarda bazı kapsüllü bakterilerin etken olduğu ve yaşamı tehdit eden (ölümcül) infeksiyonlar gelişebilir, ameliyattan önce yapılmış olan Hemophilus influenza tip B, streptokok ve pnömokok aşılarına yaşam boyu belirli aralıklarla (genellikle 5 yılda bir) devam edilmesi bu riski azaltır.

Açıklamalar bilgi verme amaçlıdır. Tanı ve tedavi için hekiminiz ile iletişime geçiniz.

  1. Laparoskopik böbreküstü bezi (surrenal-adrenal) ameliyatı:

Adrenalektomi (böbreküstü bezinin cerrahi olarak çıkartılması) normalden fazla hormon salgısı yapan adrenal tümörler ve tüm şüpheli adrenal malign tümörler için uygulanır.

Adrenal hastalıklarında ameliyat öncesi tedavi önlemleri ve teknolojik gelişmeler ile adrenal bezin laparoskopik olarak cerrahi tedavisi başarı ile uygulanmaktadır. Günümüzde laparoskopik cerrahi teknik adrenal bezlerin cerrahi tedavisinde artık standart” olarak kabul edilmektedir. Zira bu denli zengin ve hayati öneme sahip hormonları salgılayan önemli salgı bezleri sağ ve solda olmak üzere iki taraflı olarak vücudumuzun en derin ve korunaklı yerinde bulunmaktadır. Sağda karaciğerin altında ve sağ böbreğin üzerinde ve ana toplardamarın hemen sağ yanında yer alır. Solda ise dalağın altında sol böbreğin üzerinde ve ana atardamarın hemen solundadır. Adenom boyutu da düşünülecek olursa bu denli ufak bir oluşumun cerrahi olarak çıkartılması için açık teknikte oldukça büyük bir cerrahi kesi gerekmektedir. Ayrıca bu kesi de bile derindeki bu bezi net görmek oldukça zordur. Halbuki laparoskopik teknik ile kesi olmaksızın adrenal bez ve beraberinde adenom kitlesi delikten rahatlıkla çıkartılabilir. Ayrıca laparoskopik tekniğin sağladığı derinde yerleşmiş bir organın hem net hem de 10-20 kat büyütmeli yüksek çözünürlüklü görüntü altında cerrahisi gerçekleştirilmiş olur.

Laparoskopik cerrahi adrenal hastalıkların cerrahi tedavisinde minimal hasar ve ameliyat sonrası düşük ağrı, hızlı iyileşme sağlayıcı etkisiyle az önce de belirtildiği gibi tüm dünyada ilk adımda uygulanan standart cerrahi yaklaşım halini almıştır. Açık cerrahi özellikle 6 cm’den büyük adrenal tümörlerin cerrahi tedavisinde tercih edilebilecek iken, 10 cm’e kadar olan adrenal tümörlerde de laparoskopik cerrahi tecrübeli ellerde başarılı şekilde uygulanabilmektedir. 6 cm.’den ufak, aktif ya da inaktif adrenal tümörlerde laparoskopik adrenal cerrahisi en iyi cerrahi tedavi olarak kabul edilmektedir.

Açıklamalar bilgi verme amaçlıdır. Tanı ve tedavi için hekiminiz ile iletişime geçiniz.

  1. Laparoskopik mide fıtığı ve reflü ameliyatı:

Gastroözofageal reflü (GÖRH) veya mide fıtığında mide içerisindeki asit veya gıda artıkları yemek borusuna geri gelmekte ve tahrişe neden olmaktadır. Hastaların %9′ unda göğüs arka kısımda yanma, ses kısıklığı (%78), astım (%82), kalp krizini taklit edebilen göğüs ağrısı (%50)ve ağza acı su gelmesi şikayetleri vardır.

Reflüde tedavi

Günlük hayatta kısa süreli oluşan şikayetler genelde yaşam kalitesini çok etkilemez. Ancak reflü hastalığı çoğunlukla uzun süre ilaç kullanılmasını gerektiren, yaşam kalitesini bozan, genç populasyonu da ilgilendiren kronik bir hastalıktır. Tedavisinde proton pompa inhibitörleri (PPİ), H2 reseptör blokerleri, prokinetik ajanlar ve antiasitler kullanılmaktadır. Çoğu hastada medikal tedaviyle şikayetlerin kontrol altına alınması sağlanır. Medikal tedavinin hayat boyu devam ettirilecek olması özellikle yaşam beklentisi fazla olan genç hasta grubunda hem tedaviye uyumu zorlaştırmakta hem de maliyeti oldukça artırmaktadır. Ayrıca uzun süreli şikayetlerde yemek borusunda darlık (striktür) ve kanser gelişimi (Barrett özofagus) olabileceğinden ameliyat edilmelidirler.

Reflü ameliyatı

Modern teknolojik gelişmelerle artık kapalı (laparoskopik) ameliyatları daha sık uyguluyoruz. Ameliyat sonrası kapalı (laparoskopik) yöntem uygulanan hastalarda daha kısa hastanede yatış süresi, daha az ameliyat ağrısı, daha yüksek yaşam kalitesi ve erken dönemde işe başlama sağlanabilmektedir. Cerrahi komplikasyonlar ve başarısız cerrahi girişimler göz ardı edildiğinde uzun vadede antireflü cerrahi GÖRH tedavisinde medikal tedaviye oranla maliyet açısından daha uygundur. Ameliyat sonrası dönemde mideye yönelik ilaç kullanılma ihtiyacı azalmaktadır. İlk reflü ameliyatı Nissen tarafından 1956 yılında yapılmış, 1991 yılından beri de laparoskopik yöntemle ameliyatlar devam etmiştir. Toupet tekniği, Dor tekniği gibi parsiyel (kısmi) fundoplikasyonlarda yapılsa da asit reflüsünün önlenmesinde en başarılı nissen fundoplikasyonu ve hiatusun onarılması bulunmuştur. Mutlaka ameliyatta hiatusun onarılması önerilmekte, %80 nüksün önlenebileceği belirtilmektedir. Nüks olgularda bu bölgede greft kullanılabilmektedir. Ameliyattan sonra yutma güçlüğünün önlenmesi için geniş çaplı buji kullanılması yararlı olmaktadır.

Reflüde ameliyat sonrası

Ameliyat başarısı ortalama %90 lar seviyesindedir. Uzun dönem sonunda da laparoskopik reflü ameliyatlarının medikal tedaviyle yaşam kalitesi ve semptomlar açısından karşılaştırdıklarında daha üstün olduğu bulunmuştur. Ameliyat sonrası dönemde en sık yutkunmada takılma hissi (%6) görülmektedir. Ancak bu durum ameliyat yerinde ödeme bağlı olur, kısa sürede geçmektedir. Ameliyat sonrası ishal, geğirememe, karında şişkinlik görülebilir.

Açıklamalar bilgi verme amaçlıdır. Tanı ve tedavi için hekiminiz ile iletişime geçiniz.

 

  1. Laparoskopik akalazya ameliyatı:

Özofagus yani yemek borusu ağız boşluğunun devamında boyundan karına uzanan ve boğazı mideye bağlayan kaslı tüp yapısır. Akalazya, yemek borusunun yiyecekleri mideye taşıyamadığı bir durumdur. Özofagusun sonunda mideyle birleştiği kısımda bulunan bir kapak görevi gören çember şeklindeki kas yapısı, özofagus sfinkteri (LES), yutma sırasında kapalı kalır ve besinin mideye geçemeden yemek borusunda birikmesine neden olur, yutma güçlüğü yaşanır. Diğer belirtileri sindirilmemiş gıda kusmak, göğüs ağrısı, mide ekşimesi ve kilo kaybıdır.

Akalazinin ana belirtileri şunları içerir:

– Yutma güçlüğü

– Göğüs ağrısı

– Göğüste ağrılı yanma hissi

 

Akalazya hastaları yavaş yavaş, birkaç yıl boyunca katı yiyecekleri yemede ve sıvıları içmede artan bir zorluk yaşarlar. Durumları ilerledikçe, akalazya önemli ölçüde kilo kaybına ve malnütrisyona (beslenme bozukluğuna) neden olabilir. Akalazyası olan kişilerde, özellikle tıkanıklık uzun süredir mevcutsa, özofagus kanseri gelişme riski biraz artar. Doktorunuz özofagus kanserinin önlenmesi ve erken tespiti için düzenli endoskopik taramalar önerebilir.

Akalazyadan kimler etkilenir?

Genellikle yetişkinlerde teşhis edilir, ancak çocuklarda da ortaya çıkabilir. Etkilenen belirli bir ırk veya etnik grup yoktur ve ailesel yatkınlık yoktur.

Akalazya neden olur?

Akalazya dahil motilite bozuklukları olan kişilerde özofagus kaslarının neden normal olarak kasılmadığı bilinmemektedir. Araştırmacılar bunun bir virüse bağlı olabileceğini düşünüyor ve son çalışmalar da akalazyanın yemek borusunun kas katmanlarındaki istemsiz sinir sisteminin sinir hücrelerinden kaynaklandığını gösteriyor. Bu hücrelerin hastanın kendi bağışıklık sistemi tarafından saldırıya uğradığı ve şu anda anlaşılmayan nedenlerle yavaşça dejenere olduğu düşünülüyor.

Akalazya-yutma güçlüğü nasıl teşhis edilir?

Yaygın olarak üç test kullanılır:

Baryum yutmak 

Hasta bir baryum preparatını (sıvı veya başka bir form) yutar ve yemek borusundan hareketi X-ışını kullanılarak değerlendirilir.

Endoskopi 

Özofagusa endoskop adı verilen esnek, dar bir tüp yemek borusunun içine ait görüntüleri bir ekrana yansıtır.

Manometri 

Bu test özofagusun (pompa) kasılmalarının ve alt özofageal sfinkterin (kapak) gevşemesinin zamanlamasını ve gücünü ölçer.

Akalazya nasıl tedavi edilir?

Tedavi edilmezse, akalazya zayıflatıcı olabilir, hastalar malnütrisyonla sonuçlanabilecek önemli ölçüde kilo kaybı yaşayabilirler. Gıda aspirasyonuna bağlı akciğer enfeksiyonları ve zatürre, özellikle yaşlılarda ortaya çıkabilir.

Birkaç başarılı tedavi vardır:

Ameliyat

Akalazyayı tedavi etmek için 20. yüzyılın başlarından beri geleneksel cerrahi yaklaşım Heller Miyotomisi olmuştur. Bu operasyonda, yemek borusu ve mide arasındaki kapak görevi gören kaslar kesilir.

Minimal İnvaziv Cerrahi

Bugün, akalazyası olan seçilmiş hastalar Laparoskopik Özofagomyotomi veya Heller Miyotomi adı verilen minimal invaziv bir cerrahi teknikle başarılı bir şekilde tedavi edilebilir. Dört küçük insizyon kullanılarak bir Heller Miyotomi gerçekleştirilebilir. Kısmi bir fundoplikasyon (Dor) ilavesinin reflüyü en aza indirdiği ve yemek borusunu gastroözofageal reflüden zarar görmekten koruduğu gösterilmiştir. Bu operasyon genellikle bir gün hastanede kalmayı gerektirir ve geleneksel cerrahiye kıyasla iyileşme daha hızlıdır.

Hastaların üçte ikisine kadar cerrahi başarıyla tedavi edilir, ancak bazı hastalar tatmin edici uzun süreli sonuçlar elde etmek için ameliyatı tekrarlamak veya balon dilatasyonuna girmek zorunda kalabilirler

Balon dilatasyonu

Akalazya nadiren balon (pnömatik) dilatasyon ile cerrahi olmayan bir şekilde tedavi edilebilir. Hasta hafif sedasyon altındayken, gastroenterolog alt özofageal sfinkterden özel olarak tasarlanmış bir balon yerleştirir ve şişirir. Balon yemek borusu kasını bozar ve yiyeceklerin mideye girmesi için açıklığı genişletir. Bazı hastalarda semptomların düzelmesi için tekrarlanan dilatasyon tedavilerine tabi tutulması gerekebilir ve uzun süreli sonuçlar elde etmek için tedavinin birkaç yılda bir tekrarlanması gerekebilir.

Ortalama olarak, bu işlem %75 semptomları yıllarca hafifletebilir. Bununla birlikte bu tedavide yemek borusu delinme riski vardır.

İlaç tedavisi

Balon dilatasyonu veya ameliyatı için uygun aday olmayan hastalar botoxtan (botillinum toksini) faydalanabilir. Botox bakteriler tarafından yapılan bir proteindir. Çok küçük miktarlarda kaslara enjekte edildiğinde, Botox spastik kasları gevşetir. Sinirlerin kaslara kasılma sinyali göndermesini önleyerek çalışır. Hastaların daha küçük bir yüzdesi (%35’e kadar), balon dilatasyonuna kıyasla Botox kullanarak iyi kısa vadeli sonuçlar elde eder. Ek olarak, semptomların giderilmesini sağlamak için enjeksiyonların sık sık tekrarlanması gerekir.

Nifedipin ve nitrogliserin gibi diğer ilaçlar spastik özofagus kaslarını gevşetmeye yardımcı olabilir. Her gün nifedipin alan hastalar birkaç yıl boyunca tatmin edici sonuçlar yaşayabilir.

Akalazya tedavisinin yemek borusunu düzeltmediği, sadece yemek borusu boşalmasını iyileştirmeye çalıştığı unutulmamalıdır. Ancak bunun mideden yemek borusuna içeriğinin geri kaçmasına (reflü) neden olacağı unutulmamalıdır.

Tedaviden bağımsız olarak, yemek borusunun pasif bir kanal olarak korunabilmesini sağlamak için uzun süreli takip gereklidir. Bu, tercih edilen tedaviden ve gastroözofageal reflü önlenmesinden sonra yeterli özofagus boşalmasını gerektirir. Tıkanmış özofagus veya reflüye maruz kalan özofagus genişleyecek ve sonunda değiştirilmesi gerekecektir.

 

Açıklamalar bilgi verme amaçlıdır. Tanı ve tedavi için hekiminiz ile iletişime geçiniz.

  1. Laparoskopik rektal prolapsus ve rektosel ameliyatı:

Rektal prolaps rektumun (kalın barsağın son kısmı ve anüsün hemen üzerindeki bölümü)  anüsten dışarı doğru sarkmasıdır. Rektal prolapsus ile birlikte hemen herzaman anüs etrafındaki kaslarda güçsüzlük ve buna bağlı dışkı kaçırma görülür. Her iki cinsiyette görülmekle birlikte kadınlarda daha sık görülmektedir.

Neden Rektal Prolapsus Görülür?

Çeşitli faktörler rektal prolapsus gelişmesine katkıda bulunur. Tüm yaşamı boyunca ıkınarak dışkılayan kişilerde veya normal doğumun yıllar sonrasında ortaya çıkan bir etkisi olarak görülebilir. Çok nadir olarak genetik yatkınlık da rektal prolapsus gelişmesine neden olabilir. Ancak yaşla birlikte leğen kemiği tabanını döşeyen kasların gevşemesi ve yine yaşla birlikte anüs çevresinde dışkı tutmayı sağlayan kasların zayıflaması rektal prolapsus gelişmesini tetikler. Bazen rektal prolaps tüm leğen kemiği tabanındaki kasların zaafiyeti ile birlikte, idrar tutamama ve rahim ve mesane sarkması ile birlikte olabilir. Bunun dışında sinir sistemini etkileyen hastalıklar, omurga yaralanmaları rektal prolapsus gelişimine neden olur. Birçok olguda tek bir neden tespit edilemez.

Rektal Prolaps ve Hemoroidal Hastalık Aynı Rahatsızlık mıdır?

Rektal prolaps ve hemoroidal hastalıkta benzer semptomlar bulunabilir; kanama ve anüsten rektumun sarkması gibi. Ancak rektal prolapsusta barsağın daha fazla bir kısmı sarkar, hemoroidal hastalıkta ise sadece anüsün kenarından az miktarda doku sarkar.

Rektal Prolaps Tanısı Nasıl Konur?

Dikkatli bir sorgulama ve tam bir anorektal muayene sonrasında rektal prolaps tanısı konulabilir. Tam ve doğru bir şekilde tanı konabilmesi için doktorunuz sizden tuvalete oturur gibi oturmanızı (çömelmenizi) ve ıkınmanızı isteyebilir.

Bazen rektal prolaps iç yerleşimli olabilir ve böyle durumda tanısı zorlaşır. İç yerleşimli rektal prolapsa tanı koyabilmek için, defekografi denen, dışkılama sırasında röntgen çekilmesi temeline dayanan, bir testin  yapılması gerekebilir. Bu testin mutlaka ve mutlaka yapılması gerekir ancak bu şekilde iç rektal prolapsus var mı yok mu, nasıl bir ameliyat uygulanmalıdır kararı verilebilir. Anal bölgedeki kasların ıkınma ve normal dururken oluşturduğu basınçların ölçülmesine yönelik testlerin (anal manometri) yapılması gerekebilir.

Rektal Prolaps Nasıl Tedavi Edilir?

Temelde ıkınma ve kabızlık rektal prolapsus oluşmasına neden olsa bile, bu faktörlerin ortadan kaldırılması rektal prolapsusun iyileşmesine neden olmaz. Bu durumun tedavisi cerrahidir. Rektal prolapsusun tedavisinde birçok farklı cerrahi teknik mevcuttur. Cerrahi tedavi anüsten veya karından kapalı (laparoskopik) yöntemlerle geçekleştirilebilir. Hangi cerrahi yöntemin daha uygun olduğu hastanın yaşı başta olmak üzere eşlik eden hastalıklar, kalın barsağın ne kadar sarktığı gibi pek çok faktör göz önüne alınarak seçilir. Ancak ameliyat seçimi ve ameliyatın yapılması kolon ve rektum hastalıklarında deneyimli bir cerrah tarafından gerçekleştirilmelidir.

Rektal Prolapsusun Cerrahi Tedavisi Ne Kadar Başarılıdır?

Yapılacak doğru ameliyat ile hastaların çok büyük çoğunluğu ameliyattan fayda görür. Başarılı bir ameliyat pek çok faktöre bağlıdır; anüs çevresinde dışkıyı tutmaya yarayan kasların durumu, prolapsın iç mi dış mı olduğu ve eşlik eden hastalıkların ciddiyeti. Eğer anüs çevresindeki kaslarda barsağın sarkmasına bağlı zayıflık varsa, rektal prolapsus ameliyatından sonra bu kaslar toparlar ve güçlerini yeniden kazanabilirler. Yine de cerrahinin barsak fonksiyonları üzerindeki olumlu etkilerinin görülmesi bir yılı bulabilir. Ameliyat sonrası önemli bir husus kabızlık ve ıkınmadan kaçınılması gerektiğidir.

Rektosel, rektum ön duvarının vajene doğru fıtıklaşmasıdır. Rektum duvarı incelir ve zayıflar, özellikle dışkılama sırasında ıkınırken vajene doğru balon gibi fıtıklaşır. Kadınlarda görülen bu durum rektum ile vajen arasında bulunan zayıf bir yapı olan rektovajinal septumdan kaynaklanır. O bölgedeki başka yapılarında vajene doğru bası yapması görülebilir. Örneğin mesane vajene bası yaptığında “sistosel”, ince barsaklar vajene bası yaptığında “enterosel” gelişir. Sonuçta rektumun vajene doğru bası yapmasına da rektosel denir.  Rektosel bazen yukarıda sayılan durumların biri veya hepsi ile birlikte görülebilir. Zaman zaman rektosel kadınlık organlarının sarkması ile birlikte de olabilir.  Böyle bir durumda leğen kemiğinin tabanını döşeyen kaslarda zayıflık “pelvik prolaps-pelvis sarkması”  vardır denir. Bu hastalarda idrar ve dışkı tutamama gibi şikâyetler olabilir.

Neler Rektosele Neden Olur?

Rektosel oluşumuna neden leğen kemiğinin tabanını destekleyen kas ve bağ dokuların zayıflaması ve rektovajinal septumun incelmesidir. Ancak çeşitli kesin faktölerin etkisiyle rektosel gelişebilir;  birden fazla normal yolla doğum, zorlu doğumlar, doğum sırasında vakum kullanılması, doğum sırasında yırtık gelişmesi veya kesi yapılması.  Bunların dışında kabızlık ve sürekli ıkınma olması ve rahimin alınması rektosel gelişimine neden olabilir. Genellikle rektosel ve buna bağlı yakınmalar yaşın ilerlemesi ile birlikte artar, ancak bazen hiç doğum yapmamış genç kadınlarda da rektosel görülebilir.

Rektosel Semptomları Nelerdir?

Pek çok kadında rektosel bulunabilir ancak bunların çok küçük bir bölümünde rektosele bağlı şikâyetler gelişir. Yakınmalar rektum veya vajeni ilgilendiren yakınmalar tarzında olabilir. Vajeni ilgilendiren yakınmalar, vajende dolgunluk ve kitle hissi, ilişki sırasında ağrı ve hatta sanki vajenden aşağı bir şey sarkıyormuş hissi şeklinde olabilir. Çok az miktarda vajinal kanama çok nadir olarak olabilir ancak şiddetli kanamaların muayene edilmesi gerekir. Rektum ile ilgili yakınmalar, kabızlık, dışkının ıkınmaya rağmen çıkarılamaması ki bu durum vajene doğru rektumun genişlemesi ve burada dışkının takılması nedeniyle gerçekleşir. Özellikle bazı hastalar vajene içerden bastırdıklarında dışkılarını boşalttıklarını ifade ederler. Ayrıca dışkılamanın hemen sonrasında hastalar tekrar tuvalete gitme ihtiyacı duyarlar bu durumda rektoselin içinde takılı kalan dışkının klozetten kalkınca tekrar rektuma geçerek dışkılama hissini uyandırmasından kaynaklanır. Rektoseli olan hastalar genelde pelvik baskı hissi ve o bölgede genel bir rahatsızlık hissinden yakınırlar.

Rektosel Tanısı Nasıl Konur?

Birçok hastada rektosel tanısı rektum ve vajen muayenesi ile rahatlıkla konulabilir.  Ancak elle muayenede rektoselin büyüklüğü ve ciddiyetini anlamak güçtür. Daha uygun tanı yöntemi röntgen yardımı ile çekilen defekografi filmlerinin incelenmesi ile konur. Bu inceleme ile rektoselin büyüklüğü ve dışkılama sırasında boşalıp boşalmadığı anlaşılır.

Rektosel Ne Zaman Tedavi Edilir?

Rektoselin tedavisi yaşam tarzınızı olumsuz yönde etkileyecek tarzda şikâyetler oluşturulduğunda (her tuvalete gidişte elle ittirme, cinsel ilişki sırasında ağrı) yapılır. Tedavi için kolon ve rektum hastalıkları konusunda deneyimli bir cerraha başvurmanız gerekir, çünkü şikayetlerinizin rektoselden mi yoksa başka bir nedenden mi kaynaklandığının tespit edilmesi doğru tedavi alabilmeniz için önemlidir.

Rektosel İçin Ne Çeşit Tedaviler Uygulanır?

Herhangi bir yakınma yaratmayan rektosellerde tedaviye gerek yoktur. Sadece kabızlıktan kaçınılması için bol lifli gıda alınması ve su içilmesinin arttırılması yeterlidir.

Medikal Tedavi

Barsak hareketlerinin düzenlenmesi ve diyet ile kabızlığın ve sert kıvamlı dışkılamanın önüne geçilmesi ilk önerilen tedavidir. Bunun için bol bol lifli gıda tüketilmesi, günde en az 6-8 su bardağı su içilmesi önemlidir. Burada lifli gıdalar yenmesinin faydası dışkının daha sulu ve yumuşak kıvamlı olmasını sağlamasındandır. Bunun dışında diyetle kontrolün sağlanması önemlidir. Mümkün olduğunca lakastif kullanımından kaçınılması önerilir.

Uzun süre ıkınmadan kaçınılmalıdır. Eğer dışkılama gerçekleşmiyorsa ıkınmayın, tuvaletten çıkın ve bir süre sonra tekrar deneyin. Nadiren takılma şikayeti yaşayan hastalarda parmakla vajenden rektuma bası uygulamak dışkılamaya yardımcı olabilir ancak bunun her dışkılama esnasında gerekli hale gelmesi ameliyat olmayı gerektirir.  Ayrıca parmağınızı anüsün içine sokarak dışkınızı çıkartmayın rektumunuza zarar verebilirsiniz.

Cerrahi Tedavi

Medikal tedaviye rağmen yakınmaların devam etmesi halinde cerrahi onarım yapılmalıdır. Çeşitli cerrahi teknikler mevcuttur. Anüsten, vajenden veya karından kapalı (laparoskopik) yöntemle cerrahi tedavi gerçekleştirilebilir. Önemli olan cerrahi tedavinin kolon ve rektum hastalıklarında deneyimli ve bu çeşitli tekniklerin hepsini uygulayabilen bir cerrah tarafından gerçekleştirilmesidir. Hangi tekniğin uygulanacağı rektoselle birlikte, başka hangi şikayetlerin olduğuna göre değişmektedir.

Açıklamalar bilgi verme amaçlıdır. Tanı ve tedavi için hekiminiz ile iletişime geçiniz.

 

  1. Hemoroid:

Genellikle anüs ve rektumun variköz venleri olarak tanımlanır. Hemoroidler anüs ve alt rektumda genişlemiş kan damarlarıdır. Hemoroidler yerleşim yerlerine göre iki çeşittir; dış ve iç hemoroidler.

Dış Hemoroidler: Anüs dşına doğru yerleşim gösterir ve üzeri oldukça duyarlı deri ile kaplıdır. Genellikle ağrısız olmakla birlikte, içindeki damarlar pıhtı ile tıkandıklarında ağrılı, sert şişlik haline gelirler. Üzerindeki deri tahriş olursa kanama meydana gelebilir.

İç Hemoroidler: Anüs iç kesimine doğru yerleşim gösterirler. Dışkılama sırasında ağrısız kanama ve ele gelen şişlik oluşmasına neden olurlar. Çok şiddetli ağrı iç hemoroidler iyice genişleyip  anüsten dışarı doğru sarkıp içeri kendiliğinden girmediklerinde olur.

Hemoroidal Hastalığın Nedenleri Nelerdir?

Esas nedeni bilinmemektedir. Sadece insanların ayakta durması bile hemoroidal damarlarda basınç artışına ve hemoroidlerde dolgunluğun artmasına neden olabilir. Hemoroidal hastalığın diğer nedenleri:

  • Yaşlanma
  • Kronik kabızlık ve diyare
  • Hamilelik
  • Ailesel yatkınlık
  • Dışkılama sırasında aşırı ıkınma
  • Aşırı laksatif ve lavman kullanımı sonucu dışkılama düzeninin bozulması
  • Tuvalette uzun süre oturmak (dışkılama sırasında gazete okumak, sigara içmek gibi…)

Neden ne olursa olsun hemoroidal damarları yerinde tutan bağlar gerilmekte, bunun sonucu olarak damarlar genişleyip duvarları incelerek kolay kanar hale gelmektedir. Eğer basınç ve gerilme devam ederse, damarlar iyice zayıflar ve sarkar.

Semptomlar Nelerdir?

Aşağıdakilerden herhangi birisi sizde mevcutsa hemoroidal hastalığınız olabilir.

  • Dışkılama sırasında kanama
  • Dışkılama sırasında makatta şişlik
  • Anal bölgede kaşıntı
  • Ağrı
  • Ağrılı şişlikler

Hemoroidal Hastalık Nasıl Tedavi Edilir?

Hafif derecede semptomlar mevcudiyetinde, diyetteki lif miktarı ve sıvı tüketiminin arttırılması yeterli olmaktadır. Aşırı ıkınmanın önüne geçilmesiyle, hemoroidlerdeki basınç azaltarak şişmesini engellenebilir. Ilık-oturma banyosu, 10 dakika ılık su içerisinde oturmak bir miktar rahatlama sağlayabilir.

Yukarıda sayılan önlemlerle  ağrı ve şişlikle seyreden semptomatik hemoroidlerde şikayetler 2-7 gün içierisinde geriler, eğer sert bir şişlik varsa bunun gerilemesi 4-6 haftayı bulabilir.  Çok şiddetli seyreden hemoroidlerde farklı tedavi yöntemlerinin uygulanması gerekebilir.

Ligasyon: -Lastik bantla bağlama- iç hemoroidlerin tedavisinde etkilidir. Ufak bir lastik band hemoroid pakesinin üzerine yerleştirilir, böylece hemoroidin kanlanması engellenir. Bant hemoroidle birlikte birkaç gün içerisinde düşer takiben oluşan yarada 1-2 hafta içinde iyileşir. Bu işlem bazen hafif bir rahatsızlık hissi ve kanamaya neden olabilir. Tedaviden sonuç alabilmek için işlem tekrarlanabilir.

İnjeksiyon ve Koagulasyon: Şişlik oluşturmayan kanayan hemoroidlerde uygulanır. Her iki yöntemde ağrısızdır.

Stapler Hemoroidektomi: Bu iş için geliştirilmiş özel bir alet kullanılır. Özellikle anüsten sarkan iç hemoroidlerin tedavisinde kullanılır. Dış hemoroidleri tedavi edici özelliği yoktur. İşlem sonrası band ligasyonununa göre daha ağrılı, klasik hemoroidektomiye göre daha ağrısız bir yöntemdir.

Klasik Hemoroidektomi: -hemoroidlerin cerrahi olarak çıkarılması- hem iç hemde dış hemeroidlerin alınmasına olanak sağlar. Klasik hemoroidektomi: 1) tekrarlayan pıhtı oluşumu ile seyreden eksternal hemoroidler 2) ligasyonun başarısız olduğu internal hemoroidler 3) anüsten dışarı sarkan ve içeri girmeyen hemoroidler 4) devam eden kanamalı hemoroidlerin tedavisinde kullanılır. Klasik hemoroidektomi ile kanama ve şişliğe neden olan dokular alınır. Anestezi altında geçekleştirilir, hastanede kalmayı gerektirebilir, işlem geçekleştirilirken dikiş veya özel enerji cihazları kullanılabilir.

Hemoroidal Hastalık Kalın barsak Kanserine Neden Olur mu?

HAYIR! Hemoroidal hastalık ve kalınbarsak kanseri arasında bir ilişki yoktur. Ancak hemoroidal hastalıklardaki semptomlar özellikle de kanama kolon ve rektum kanserlerinde ve diğer sindirim sistemi hastalıklarında görülebilir. Bu nedenle, 50 yaşın üzerinde kanama şikayeti olan hastalarda değerlendirme bu konuda uzmanlaşmış bir kolon ve rektum cerrahi tarafından yapılmalıdır. Kanama olması halinde kendi başınıza tedavi yöntemleri uygulamayın. En kısa zamanda bu konuda uzmanlaşmış bir cerraha başvurun.

Hemoroidal Hastalıkla İlgli Bunları Biliyor muydunuz?

  • Hemoroidal hastalık halk arasında en sık rastlanan hastalıktır.
  • Tüm nüfusun yarısından çoğunda 30 yaşından sonra hemoroidal hastalık gelişmektedir.
  • Hastaların çoğunda hemoroidler başlangıçta şikayet oluşturmazken, bir süre sonra tedaviye ihtiyaç duyulmaktadır.
  • Günümüzde kullanılan çeşitli cihazlarla cerrahi tedavi daha ağrısız hale gelmiştir.

 

Açıklamalar bilgi verme amaçlıdır. Tanı ve tedavi için hekiminiz ile iletişime geçiniz.

  1. Anal fistül:

Anal fistül çoğunlukla daha önceden meydana gelmiş anal apsenin bir sonucu olarak oluşur. Anüsün hemen iç yüzünde küçük kesecikler bulunur. Bu kesecikle bir kanalla anüse açılır bu kanalın tıkanması enfeksiyon ve apse gelişimine neden olur. Fistül bu kesecik ile anüsün kenarındaki ve dışına doğru olan cilt (daha önce apse meydana gelmiş cilt) arasında bir tünel oluşumu ile karakterizedir.

Anal Fistüle Neden Durumlar Nedir?

Apse boşaldıktan sonra, anüs iç yüzündeki kesecik ile apse gelişen cilt arasında bir tünel meydana gelir. Ve buradan cilde iltihaplı akıntı olmasına neden olur. Eğer akıntının olduğu cilde açılan ağız tıkanırsa tekrar apse gelişebilir.

Anal Apse veya Anal Fistülün Semptomları Nelerdir?

Anal apse, anüs çevresinde şiddetli ağrı ve dolgunluk-şişlik semptomları ile birliktedir. Ayrıca kişide halsizlik, ateş ve titreme gibi yakınmalara neden olur. Anal fistül ile ilgili yakınmalar anüs çevresindeki ciltte tahriş, akıntı ve akıntı sonrasında o bölgede bir rahatlama hissi şeklindedir.

Anal Apse Her Zaman Anal Fistüle Dönüşür mü? 

HAYIR! Anal fistüllerin yaklaşık %50 kadarı anal apselerden gelişir. Yine de bu durumu tahmin etmek mümkün değildir.

Anal Apse Nasıl Tedavi Edilir?

Anal apse, anüse yakın bir yerden cilde yapılan kesi ile boşaltılmalıdır. Çoğu zaman o bölgenin uyuşturulması yeterli olur. Ancak daha büyük apseler özellikle diyabetik veya bağışıklık sistemi zayıf olan hastalarda ameliyathane şartlarında belden aşağısı uyuşturularak boşaltılmalıdır.

Anal Fistülde Tedavi Nasıldır?

Anal fistülün tedavisi cerrahidir. Tedavi çok net olmakla birlikte uygulanan cerrahi tedavi yöntemlerinin kendine özgü riskleri mevcuttur. Bu nedenle tecrübeli bir kolon ve rektum cerrahi tarafından gerçekleştirilmelidir. Çok nadir olarak apse ile eş zamanlı fistül tedavisi de yapılabilir, ancak çoğu zaman apseyi takiben fistül oluşması için 6-8 hafta veya daha uzun zaman geçmesi gerekir. Fistül cerrahisi fistülü oluşturan tünelin bulunup açılmasını içerir. Bu işlem bazen anüste dışkı ve gaz tutabilmeyi sağlayan kasların bir kısmının kesilmesini gerektirebilir. Bu tünelin iç ve dış ağzı bulunarak tünel açılır ve içerden dışarı doğru kendiliğinden iyileşmesi sağlanır. Fistül tedavisi günübirlik cerrahi olarak gerçekleştirilebilir. Hasta aynı gün veya ertesi sabah taburcu edilir. Ancak daha karışık fistüllerde hastaneden daha uzun kalmak gerekebilir.

Fistül Cerrahisinden Sonra İyileşme Ne Kadar Sürer?

Fistül Cerrahisinden sonra 1 hafta boyunca hafif veya orta derecede bir ağrı olabilir ancak bu ağrı, ağrı kesicilerle kontrol edilebilir. Okula veya işe dönme süresi genelde kısadır.

Anal fistül veya apse drenajı sonrası hastanın günde 3-4 kez ılık oturma banyosu yapması önerilir. Bu dönemde yumuşak kıvamlı dışkılama önemlidir, bunun için lifli gıda tüketmek veya laksatif almak uygundur. Cerrahi sonrası iyileşme döneminde sümüksü akıntı olması normaldir. Islaklık hissini azaltmak için gazlı bez veya pet kullanılabilir.

Açıklamalar bilgi verme amaçlıdır. Tanı ve tedavi için hekiminiz ile iletişime geçiniz.

 

  1. Anal fissür:

Anüs derisinde oluşan yırtık-çatlağa anal fissür denir. Fissür genellikle ağrı ve kanamaya neden olmaktadır. Fissür halk arasında çok yaygın olup, ağrı ve kanamayla neden olan diğer hastalıklarla karışabilmektedir; örneğin hemoroidler.

Anal Fissür Semptomları Nelerdir ?

Anal fissürde en tipik semptom defekasyon sırasında veya sonrasında olan ağrı ve kanamadır. Ağrı nedeniyle hastalar defekasyon ihtiyaçlarını geciktirirler.

Anal Fissür Nedenleri Nelerdir?

Travma: anüste zorlanma ve iritasyon fissür oluşmasına neden olabilir. Katı kıvamlı dışkılama zorlanmaya neden olarak fissür oluşumuna sebep olmaktadır. Fissürün diğer nedenleri arasında diyare ve anal bölgenin inflamatuar durumları bulunmaktadır. Anal fissür “akut” (henüz oluşmuş) veya “kronik”(uzun süreden beri olan veya sık sık tekrarlayan) olabilir. Kronik fissürlerde hemen hemen her zaman ele gelen bir memecik bulunur. Buna bekçi cilt pilisi denir.

Fissür Nasıl Tedavi Edilir?

Akut fissür tipik olarak ameliyatsız yöntemlerle tedavi edilebilir, yaklaşık %90’ı ameliyatsız iyileşir. Kabızlık  veya diyarenin ortadan kalkması fissürün iyileşmesini sağlar. Dışkının kıvamını yumuşatmak bu amaçla lifli gıdalar ve sıvı tüketimini arttırmak veya dışkının kıvamını yumuşatıcı ilaçların alınması akut fissürün iyileşmesine yardımcı olur. Diyetteki lif oranının arttırılması diyarenin tedavisinde de  etkilidir. Günde birkaç defa 10-20 dakika olacak şekilde yapılacak ılık oturma banyoları o bölgedeki kasların gevşemesini sağlayarak iyileşmeye yardımcı olacaktır. Nadiren özel ilaçlar tedavide gerekebilir. Kronik fissürün tedavisi cerrahi tedaviler gerektirebilir.

Şikayetler Tekrarlar mı?

Fissür çok kolay tekrarlayabilir, iyileşmiş bir fissürün sert defekasyon sonrası tekrarlaması oldukça yaygındır.  Burada önemli, olan fissür iyileşip ağrı ve kanama şikayetleri geriledikten sonra lifli gıda ve sıvı tüketiminin azaltılmamasıdır. Eğer tetikleyen bir etken olmadan şikayetler tekrar ediyorsa, ileri tetkik yapılması gerekir.

Fissür İyileşmiyorsa Ne Yapılabilir?

Fissür verilen tedaviye cevap vermiyorsa tekrar muayene edilmelidir. Devam eden sert dışkılama veya ishal, çatlağın derinleşmesi veya anal kaslarda spazm, iyileşmenin gecikmesine neden olmaktadır. Diğer hastalıklar da örneğin  inflamatuar barsak hastalıkları, enfeksiyonlar ve anal bölge tümörleri fissür benzeri şikayetlerin oluşmasına neden olur, anal bölgede ağrısı sürekli olan hastalarda sürekli bu hastalıkların varlığının araştırılması gerekmektedir.

Fissürde Cerrahi Tedavi Nasıl Olmaktadır?

Cerrahi fissür tedavisinde oldukça etkili bir tedavi seçeneğidir ve cerrahi sonrası tekrarlama riski çok düşüktür. Cerrahi, anal bölgede yer alan kasların küçük bir operasyonla yalnızca bir bölümünün kesilmesi şeklindedir. Bu şekilde fissür iyileşmekte ağrı ve spazm azalmaktadır.

Eğer bekçi cilt pilisi mevcut ise cerrahi sırasında bunun da alınması fissür iyileşmesine fayda sağlayabilir. Cerrahi çok çok nadir olarak kişinin barsak hareketlerinin (gaz veya dışkı) kontrolünü kaybetmesine neden olur.

Cerrahi Sonrası İyileşme Ne Kadar Sürmektedir?

Tamamen iyileşme 1-2 haftayı geçmemektedir, ancak dışkılama sırasındaki ağrı ameliyat sonrası 1-2 günde kaybolur.

Fissür Kalın barsak Kanserine Neden Olur mu?

HAYIR! Ancak yine de devam eden semptomlar dikkatli bir incelmeyi gerektirir. Böyle bir durumda fissürünüz iyileşmiş olsa bile bizler sizden ek testler isteyebiliriz. Örneğin kanamanın diğer nedenlerini dışlayabilmek için kolonoskopi istenebilir.

 

Açıklamalar bilgi verme amaçlıdır. Tanı ve tedavi için hekiminiz ile iletişime geçiniz.

WHATSAPP
RANDEVU